Perşembe, Kasım 15, 2007

Universitelerin Teknoloji Gelistirme Vizyonu



Bugün Boğaziçi Üniversitesinin Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cem Behar'ın katıldığı "Türk Kahvesi Sohbeti" adı verilen bir etkinliğe katıldım. Bu etkinliği de yine daha önce katıldığım Proje Yönetimi Eğitimini düzenleyen PARK kulübü düzenlemişti. Çok yerinde bir toplantıydı. Öğrencilerle üniversite yönetiminin bu şekilde aradabir görüşmesi lazım.
Konu "Disiplinlerarası Bir Hayat" yürütmekle ilgiliydi. Fakat benim esas katılma sebebim, üniversitenin teknoloji geliştirme vizyonunu öğrenmek ve katkıda bulunmaktı. Fakat, Rektör Yardımcısı ana konuya sadık kaldığından, teknoloji konusuna pek girmedi, bu benim için kötü oldu, ama diğer insanların ilgilendiği konu bu olduğuna göre, doğrusu buydu herhalde.
Rektör Yardımcısının iki fikri dikkatimi çekti: Bunlardan birincisi, "üniversitelerin evrimle yavaş yavaş gelişebileceği, üniversite idaresinde yeniliklerin makbul olmadığı ve üniversitelerin çok uzun zaman oluştuğu" fikriydi. İkinci önemli nokta ise, Boğaziçi Üniversitesinin teknopark ve teknoloji bölgesi oluşturma gibi bir hedefinin olmamasıydı. Rektör Yardımcısına göre, Boğaziçi Üniversitesi fen ve sosyal bilimlere %50-50 dağılmış, dengeli bir üniversite. Böyle bir üniversitenin teknik üniversiteler gibi, teknoloji ağırlıklı bir organizasyonu öncellendirmesi doğru olmaz, diyor hocamız.
Ben bu iki konuda da zıt düşüncelere sahibim:

İlk olarak, üniversite yönetiminde yenilikçiliği makul ve hatta çok da lazım görüyorum. Çünkü Boğaziçi de dahil Türkiye'de ve hatta dünyadaki üniversitelerin, pek çok konuda yavaş kaldığını düşünüyorum. Dünyadaki teknolojik alandaki yeniliklerin pek çoğu özel sektör tarafından veya özel sektörle üniversitelerin işbirliği yoluyla üretiliyor. Belki bunda bir gariplik yok. Gördüğüm kadarıyla dünyadaki önde gelen pek çok üniversite de bu yolu izlediğine göre, bunun böyle olmasını doğru bulanlar çoğunlukta olmalı. Zaten hocamızın bahsettiği bir başka nokta da, "üniversitelerin meslek öğreten kurumlar olmadığı, bunu yüksek okulların da yapabileceği, fakat üniversitelerin disiplinler arası ilgileri olan bireyler yetiştirmek hedefi olduğu" şeklindeydi. Aynı zamanda hocamız, Yale, Princeton, Harvard gibi çok zengin ve itibarlı üniversitelerin, teknopark hedefleri bulunmadığını da söyledi.
Hocamızın söylediği fikirler, son derece doğru gerçekler. Fakat koşullara ve bakış açılarına göre, farklı doğrular eşzamanlı doğru olabilir, düşüncesinden çıkarak, benim hayalimdeki üniversite bunun dışında bir yapıya sahip.
Öncelikle neden üniversiteler, meslek geliştirmeyi bir amaç olarak edinmiyor? Meslek geliştirmek, disiplinler arası bir insan olmaya engel değil. Tersine gerçekten mesleğinde ustalaşmış bir insan, pekçok sanatı kaynaştırmış, disiplinler arası olmayı mesleğinde icra eden bir insan olur diye düşünüyorum. Güzel sanatlar, sosyal bilimler bunlar entellektüel camianın değer verdiği birikimler. Fakat bu değerlerin, teknik ve uygulamalı konularda uzmanlaşmış bir insanda bulunamayacağı gibi bir varsayım mı var ki, yüksek okullar gibi meslek kazandırmak, itibarlı bir üniversitenin hedefi olamıyor?
Entellektüellik ve disiplinler arası olma değerleri, toplumların aydın tabakalarında çok kabul gören değerler. Zannediyorum, üniversite eğitimi temel alınırken, Batı'da da hümanist, bilimsel düşünceye hakim bireyler yetiştirilmesi hedefleniyor. Harvard, Princeton gibi üniversiteler de bu konuda gerçekten tüm dünyada göz önünde olan ve el üstünde tutulan kurumlar.
Fakat ben bunun tek gerçek olmadığı düşüncemi muhafaza ediyorum. Bilimsel düşünce, sosyal bilimler, güzel sanatlar, entellektüel birikim, bunlar doğru hedefler. Fakat bunlara ulaşmak için, mutlaka Harvard'ın yolundan gitmek gerekmiyor olmalı. Meslek odaklı, teknoloji geliştirmeyi birincil amaç haline getirmiş, üniversitenin yönetiminde ve eğitiminde yenilikçi yöntemlerin uygulandığı bir üniversite hayal ediyorum. Fakat bu üniversitenin içinde sosyal bilimler de birinci sınıf vatandaşlar olabilmeli. Mühendislerin, fen bilimcilerinin dünyaya bakışlarında sosyal bilimlerin getirdiği eleştirel ve ufuk açıcı düşüncelerin çok yararı olacaktır. Bu ikisini, birbiriyle tamamıyla uyumlu görüyorum.
Türkiye'de henüz herhangi bir üniversitenin teknoloji konusunda öncülük sağlayamadığını düşünüyorum. ODTÜ, İTÜ bu yola sağlam yatırım yapıyor. Aynı zamanda başka bazı üniversiteler de çok güzel teknoloji yatırımları yapıyor. Fakat hiçbiri henüz, tüm üniversite bünyesinde bir teknoloji geliştirme, girişimcilik ve yenilikçilik vizyonu oluşturamadı. Boğaziçi Üniversitesinin böyle bir vizyonu olmasını isterdim. Bence Boğaziçi Üniversitesi bu konuda, diğer üniversitelere göre önemli bazı avantajlara da sahip, çünkü Boğaziçi'ndeki gerek öğrencilerde gerekse öğretim üyelerinde ileri seviyede sistematik bir bilimsel düşünce yapısı var. Diğer üniversitelerde bu yok değil, ama sanki Boğaziçi bana biraz daha iyi bir yerde gibi geliyor. Belki burayı daha yakın tanıdığımdan, bana öyle geliyor olabilir. Çok önemli değil, kimin daha yetkin olduğu meselesi. Önemli olan Boğaziçi'nin veya başka bir üniversitenin Türkiye'de teknoloji geliştirme, yenilikçilik ve girişimcilik vizyonunu yaygın bir şekilde uygulamaya koyabilmesi. Umarım bir gün bunu birileri başarır.


Hiç yorum yok: