Çarşamba, Kasım 26, 2008

Modern Binalarda Sosyallesme Alanlari

Dün Kalder'in Kalite Kongresine katıldım. Çok güzel konuşmalar vardı. Keşke dizüstü bilgisayarımı yanıma alsaydım, bunları şimdi yayınlama imkanım olurdu.

Bu yazıda kısa bir şekilde Tago Mimarlık firmasından Tatsuya Yamamoto'nun dikkatimi çeken bir fikrine değineceğim. Çok değerli şeyler söyledi Yamamoto, fakat bir tanesi bana çarpıcı geldi:
Mimar Yamamoto diyor ki, modern binalarda insanlar sosyal etkileşim alanı arıyorlar. Bunun için, modern binaların en güzel yerini, yani terasını cazibeli bir hale getirip, bir sosyal buluşma mekanı olarak tasarladıklarını söyledi.

3000 kişinin yaşadığı bina projelerinin çatıları, son derece güzel bir şekilde düzenlenmiş bahçeler ve kafelerle süsleniyor.



Tago Mimarlık Novus Projesi Tasarımı

Fakat bana kalırsa burada Yamamoto yanlış problemi çözüyor. Sorun, binalarda sosyal etkileşim mekanı bulunmaması değil. Sorun, modern ve refah seviyesi yüksek insanların etkileşimden kaçınması.

İlgimi çeken bir gözlemdir: Nüfus yoğunluğunun çok düşük olduğu bir gecekondu semtini dolaşırken, sokaklarda insanları hareket halinde, oynarken ve sohbet ederken görürsünüz. Fakat Ataşehir, Ümitköy gibi modern uydu kentlerde, son derece güzel çevre düzenlemesi ve yüksek nüfus yoğunluğu bulunmasına rağmen, her yer ıssız ve sessizdir. Demek ki sorun, sosyal mekanların bulunmayışından kaynaklanmıyor. Bana kalırsa, Yamamoto'nun yeni binalarındaki kafeli, bahçeli teraslar da bomboş ve sessiz mekanlar olarak duracak.

Yazının Devamı...

Cumartesi, Kasım 15, 2008

30 Yasina Girmek

Yarın 30 yaşıma gireceğimi ve ölümün gerçekliğini düşünüyordum. Peygamber Efendimizin bir sözü aklıma geldi: "İnsana ibret olarak ölüm yeter." Gerçekten de ölümün, insan hayatında inanılmaz derecede önemli bir yeri var. Ölüm, tek başına insana hakikati öğretebilecek bir varlık.

Bunları düşünürken, sonbahardan eşsiz bir resim çıktı ekranımda:

sonbaharda kırmızı
Bugün Facebookta Mehmet Akdağ adlı bir arkadaş, "Ben neden insan öldüremem? Bunun felsefi açıklaması nedir?" diye bir soru sormuş. Çok ilginç geldi bana. Hakikaten neden insan öldürmek içimizde bu denli büyük bir günah? Bir adam öldüren bir kişi, çok büyük bir vicdani yıkım yaşıyor. Bambaşka bir insan oluyor. Hayat ve ölüm, varlığımızın öyle derin bir gerçekliği ki, her şey onunla anlamlanıyor.

Ölümü düşünüyorum. Düşündükçe, her şeyin anlamı farklılaşıyor. İnsanın varoluşsal bir problemi, ölüm: Ben neyim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum?

Doğrusu ölümü düşünmek beni heyecanlandırıyor. İçimden tekrarlıyorum, "ölüm" kelimesini. Algılamak istiyorum, ölümün hakikatini.

20'li yaşlar, insana bir güvenlik hissi veriyor. Gençlik algısı hakim 20'li yaşlarda. Bunun sona ermesi, muhtemelen çoğu insanı çok etkilemiştir. 30 yaşına kadar insan yaşlanmıyor, sanki 30'la birlikte başlıyor yaşlanmak.

Fakat bu güzel bir şey. Çünkü ölüm hayatın en büyük gerçeği. 30 yaş bu gerçeği daha iyi hissetmeyi sağlıyor. Gerçeğe yaklaşmak güzel bir şey.

Yazının Devamı...