Salı, Mayıs 11, 2010

Neden totaliter sistemler insanlara yapılan haksızlıktır?

Totaliter sistemlerin hepsinde bir idealizm vardır. Bu idealizm, sınırlı bir grubun veya tüm toplumun mutluluğu yakalamasına yönelik, mutlak doğrulardan oluşan kurallara dayanır. Belirli bir siyasi düzenin tam olarak uygulanmasıyla, herkesin mutlu olacağına inanırlar.

Kendi ideallerinin mutlak doğru olduklarına inandıklarından, kendi siyasi düzenine uymayan tüm fikirlerin ve eylemlerin, kötülüğe hizmet ettiğini düşünürler. Kendilerinde, insanları mutluluğa eriştirmek misyonu gördüklerinden, kötülükleri engellemek isterler. Bu yüzden, farklı olan tüm fikirleri yasaklarlar. Bunları getiren insanları, ağır bir şekilde eleştirirler, onları ötekileştirir ve şeyleştirirler (reification), yani insani sıfatlardan arındırırlar (dehumanization).

Çok güzel niyetlerle bile başlamış olsalar, bu gruplarda kısa süre sonra, baskı ve şiddet keyfileşmeye başlar. Yani farklı olanın kim olduğuna dair tanımlamanın kendisi tamamen kuralsız, keyfi bir şekilde yapılır. Gücü elinde bulunduranlar, iç halkaya, yani güven çemberine girebilmek için, uygulanan şiddetin dozunu giderek artırır. Bir süre sonra, güç tek bir adamda veya küçük bir zümrede toplanır.

Tüm devlet sistemi, katı hiyerarşik, denetime kapalı bir şekilde örgütlenir. Yönetim mekanizmasının iletişiminde muğlaklık hakim hale gelir. İyiyle, kötü birbirine karışır. Güç kullananlar, en çirkin, en vahşi kötülükleri, tamamen saf bir iyilik adına yaparlar. Bu tür denetimsiz, totaliter gruplar içinde, normal insanlar dahi sadistler gibi davranır. Şiddetten hoşlanmayan, barışçıl insanlar dahi, sessiz kalarak şiddetin yayılmasına pasif bir şekilde onay verir.

20. yüzyılın büyük idealist siyasi projelerinin birçoğu bu tür totaliter sistemlere örnektir. Batı dünyası bu sorunları artık aştı; fakat Afrika'da ve müslüman ülkelerin birçoğunda, Çin'de, Kuzey Kore'de hala totaliter sistemler hüküm sürüyor. Bunların yaşanmaması için, demokrasi, şeffaflık, hukuk devleti, insan hakları gibi değerleri hakim kılmamız lazım.

Demokratik sistemler, doğruluğun ne olduğunu herkesin kendi adına tanımlamasına izin verir. İnsanlar kendi doğrularına göre kişisel ve toplumsal hayatlarını düzenleyebilir. Kimsenin kendi inandığı mutlak doğrularla, devlet gücünü kullanarak, tüm toplumu belirli bir siyasi düzen içinde şekillendirmeye hakkı yoktur.

Bu konuları anlatan çok sayıda güzel eser var. Edebiyatta, George Orwell'in 1984 ve Hayvan Çiftliği romanları, Fahrenheit 451, Max Frisch'in Andorra'sı, William Golding'in Sineklerin Tanrısı, benim bu konularda okuduğum güzel eserlerdi. Sosyal psikoloji alanında, Zimbardo'nun Ebu Gureyb Cezaevi İşkencelerini incelediği konuşması, sıradan insanların nasıl toplu bir şekilde kötüleşebildiğini anlatan çok güzel bir konferans.

Yazının Devamı...