Pazar, Mayıs 27, 2007

Bilgi Teknolojilerinin Gelecegi

Bu yazı biraz fütürist bir yazı olacak.

YÖK'e, Milli Eğitime, DPT'ye ve Türkiye'nin eğitim politikalarını yönlendiren diğer kurumlara bir öneride bulunmak istiyorum: Bilgisayar programcılığına yönelik olabildiğince yatırım yapın.

Biliyorum, hepimiz bilgi teknolojilerinin ne kadar kritik olduğunu biliyoruz. Bütün okullara birer bilgisayar sınıfı kuruldu. Bu çok güzel.


Fakat bence bilgi teknolojileri o kadar önemli ki, bunun önemini belki abartıya kaçacak şekilde vurgulamamız lazım. Son 20 yılda bilgisayarların hayatımızda ne kadar büyük değişiklikler yaptığını hepimiz gördük, öyle değil mi?

Artık okulda hocama emaille ödevimi gönderiyorum. Yaz okulu için, ABD'den gelecek bir hocaya erişmek ve dersle ilgili hazırlıkları yapmak, köşedeki markete gitmekten daha kolay. Saymaya gerek yok, hepimiz emailden, google'a, forumlardan, erp yazılımlarına kadar bilgi teknolojilerinin hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığını her gün görüyoruz.

Pek çoğumuz bilgi teknolojilerinin çok önemli olduğunun farkında. Geçmiş 20 yıla bakarak bunu biliyoruz. Fakat bu yeterli değil. Bilgi teknolojilerinin şu ana değin sağladığı faydalar, önümüzdeki 50 yıl içinde sunacağı faydaların yanında çok ufak kalacak. Bilgi teknolojileri hala, çocukluk evresinde. Daha bilgi devrimini belki görmedik bile.

Programcılık dünyasında ortaya çıkan gelişmeler, gelecek yıllarda çok daha kolay ve kaliteli yazılımlar yapmamıza izin verecek. Keşfedilmiş teknolojilerin sunduğu potansiyelin çok az bir kısmını kullanıyoruz hala. Ki daha pek çok teknoloji de keşfedilmedi. Yenilik geliştirmenin hızı giderek hızlanıyor. Bu hızlanma üssel büyümesine daha uzun bir süre daha devam edecek.

Bunları şu yüzden söylüyorum: Bu konuya yatırım yapmaya bakın.

Eğer gençseniz, kendi kendinize programlamayı öğrenin. Üniversiteye girmeyi beklemeyin. Üniversite eğitimi çok iyi bir şey, fakat programlama dünyasındaki evrimin hızı o kadar yüksek ki, pek çok üniversitede sunulan programcılık eğitimi, bunun gerisinde kalıyor. Yine hiç olmamasından iyidir, fakat siz kendinizi üniversiteyle sınırlamayın.

Eğer çocuklarınız varsa, çocuklarınızı programlamaya yönlendirin. Gelecekte bilgisayar mühendisi olmaları şart değil. Hangi mühendisliği ve hatta sosyal bilimleri okuyacak olursa olsunlar, programlama bilgisi çok büyük değer katabilir.

Eğer milli eğitimde, Yök'te veya başka bir politika belirleyici kurumda görevliyseniz, bu konuya yatırım yapılması için elinizden geldiğinizce çaba harcayın. İçinde yanlışlar ve israflar bulunan yatırımların bile, getirisi çok yüksek olacaktır.

Eğer iş adamıysanız, bilgi teknolojileri alanına girmenin bir yolunu bulmaya çalışın. Çevrenizde gördüğünüz örneklerin başarısızlıkları sizi aldatmasın. Uzaklara bakın: ABD'deki garaj milyonerlerini hatırlayın. Bunların yaptıkları işler, kesinlikle Türkiye'de de yapılabilir işler. Tek eksiğimiz, vizyon.

Eğer mühendisseniz, hangi sahada çalışıyor olursanız olun, bilgisayar programcılığını öğrenin. Mevcut işinizden daha zor bir iş değil. Bilgisayar mühendisliği okumuş olmak şart değil, programcılık için. Diğer bütün mühendisliklerden daha yenilikçi ve açık bir mühendislik dalı, programcılık. Kendi kendinize programcı olabilirsiniz.

Sakın dünyada google, microsoft gibi firmalardan kaç tane var? O kadar başarılı olmak için, çok para lazım diye düşünmeyin. Bilgi teknolojilerine dayanan yeni ekonomi, eski ekonomiyi zaman içinde tamamıyla ikame edebilir. Sadece ikame etmekle kalmayıp, aynı zamanda pek çok yeni sektörler oluşturuyor. Bu ekonominin büyüklüğü o kadar büyük ki, çok, gerçekten çok sayıda yeni şirketi besleyebilir. Dolayısıyla rekabetten çekinmeyin. Fakat tamamen kopya ürünler üretmekle kalmayın. Başkalarından esinleneceksiniz, ama mutlaka farklılaşmaya da çalışın.

Eğer işsizseniz, sahip olduğunuz serbest zamanı, programcılığı öğrenerek geçirin. Internet üzerinden serbest programcılara (freelancer) proje bazlı iş veren pek çok yer var. Bunlara program üretin. Ben yaşlandım, geç kaldım demeyin, programcılığı öğrenmek, yeni gireceğiniz bir işi öğrenmekten çok farklı değil. Tek sorun, kendi başınıza bunu öğrenmek zorunda olmanız. Tek yapmanız gereken, kendinizi programlama işine odaklamak. Eğer sıkı çalışırsanız, çok kısa zamanda bu işe adapte olabilirsiniz.

Yazının Devamı...

Salı, Mayıs 22, 2007

Karşılaştırma: Sistem Dinamikleri ve Diferansiyel Denklemler

Geçen yazımda bahsettiğim ödevi buraya aktarmalıyım diye düşündüm. Böylece sistem dinamiklerinin, diferansiyel analize göre sistemlerin dinamiklerini analiz etmede neden daha kolay olduğunu daha güzel gösterebilirim.

Yalnız şimdilik ödevin çözümü hocamızda olduğundan, sadece soru kısmını ve bilgisayardaki kayıtlı kısmını göstereceğim. Kalan kısmı sonraya...

Bir şehirdeki nüfus ve iş yeri miktarı arasındaki etkileşimi konu alıyor ödev. Şehirdeki iş yeri miktarının artışı, müsait arazi miktarına bağlı. Müsait arazi miktarı, toplam şehirdeki arsaların ne kadarının dolduğuna bağlı olarak azalıyor. Yeni iş yerleri oluştukça, arsa miktarı azalıyor. Arsa miktarı azaldıkça da, daha az iş yeri oluşuyor. Bunların arasındaki matematiksel ilişkiler, ödevde verili.

İş yeri sayısının azalması ise, iş yerlerinin ömürlerine bağlı. İnsanlar gibi iş yerlerinin de ömürleri var. Bu da, şehirde yeterince insan bulunmasına bağlı. Bir şehirde, her bir iş pozisyonu için ne kadar çok müsait insan varsa, iş yerlerinin ömürleri o kadar uzun kabul ediliyor. Yeni iş yerleri açıldıkça, toplam iş pozisyonu artıyor. Bu durumda iş pozisyonu başına düşen müsait çalışan sayısı azalıyor. Müsait çalışan sayısı azaldıkça da, iş yerlerinin ömürleri kısalıyor. Bunun sonucunda, daha çok iş yeri kapanıyor.

Bu yukarıda anlattıklarım, iş yerlerinin miktarıyla ilgili sebep sonuç ilişkileriydi. Bunların hepsi ödevde nicel, matematiksel fonksiyonlarla tanımlı.

Bir de nüfus miktarı var. Bir şehirdeki nüfus, net doğumlarla (doğumlardan ölümlerin çıkarılmış hali) artıyor. Net doğum oranını sabit kabul ediyoruz. Dolayısıyla nüfus ne kadar çoksa, o kadar çok doğum oluyor. Bunun sonucunda nüfusun ilelebet artması gerekirdi, fakat nüfus arttıkça, nüfus artışını sınırlayan etkenler hakim hale geliyor. Nedir bunlar? Ödevde sadece bir tanesi ele alınmış:

Nüfus arttıkça, iş arayan kişi sayısı artar. İş arayan kişi sayısı arttıkça, çalışan kişi başına mevcut iş pozisyonu oranı azalır. Çalışan başına iş pozisyonu azaldıkça, o şehirden dışarı doğru göçler artar. Dışarı göçler arttıkça, şehrin nüfusu azalır. Eğer çalışan başına iş pozisyonu çok yüksekse de bu sefer dışarıdan şehre göçler artar. Dolayısıyla göçler hem pozitif hem de negatif etkiye sahip olabilir.

Ödevde ele alınan model bu kadar. Dikkat ederseniz, bu model aslında fiziksel bir mühendislik sistemine ait değil. Bu model, doğrudan sosyal bilimlerin konusuna giren bir alandan alınmış: Bir şehirdeki nüfus ve iş yerlerinin miktarı. Belki ekonomistlerin, kamu yöneticileriin, kent planlayıcılarının veya yerel coğrafyacıların ilgilenebileceği bir sistem.

Şimdi, konuyla ilgilenen sosyal bilimci bir kişi, yukarıdaki sebepsel ilişkilerden çok daha fazlasını muhtemelen biliyordur ve dikkate alıyordur. Fakat sosyal bilimcinin cevap aradığı sorulara, yanıt bulabilmesi için elinde yeterince kolay kullanılabilir, çok güvenilir bir analiz aracı bulunmuyor. En önemli çözümleme aracı herhalde, muhakeme gücü olacaktır. Bu da çok değerli, fakat muhakemeyle ulaşılan sonuçların başka araçlarla da sağlamasının yapılması gerekir.

Sosyal bilimci, eğer matematiğe ilgiliyse, yukarıdaki ilişkileri nicel fonksiyonlarla ifade ettikten sonra, ortaya çıkan diferansiyel denklem sistemini çözerek, sistemin dinamiklerini bulabilir. Fakat sorun şu ki, ortaya çıkan diferansiyel denklem sistemini çözmek gerçek sosyo-ekonomik problemlerde çoğu zaman mümkün değil. Bu ödev olduğundan basit tutuldu, sadece iki tane diferansiyel denklem var. Bu yüzden çözülebiliyor. Ödevi geri aldığımda bunları yazacağım. Şimdi tekrar türetmekle uğraşmaya eriniyorum :)

Fakat sistem dinamikleriyle bu sistemi modellemek ve analiz etmek son derece kolay. İşte size, yukarıda bahsettiğim sistemin (stok-akış) modeli:



Diyeceksiniz ki, bu muydu kolay dediğin model :) Evet, bu. Çok kolay, hemen gözünüz korkmasın. Şemayı biraz detaylı inceleyin. Anlaşılması çok sezgisel ve kolay. Hiç açıklama yapmıyorum, eminim biraz uğraşsanız, yukarıdaki paragraflarda yazan ilişkilerin, yukarıdaki şemada ifade edildiğini göreceksiniz. Yalnız tabi sebep sonuç ilişkilerinin nicel fonksiyonları bu şemada yok. Onları da aşağıda görebilirsiniz:


Business(t) = Business(t - dt) + (Business_Construction - Business_Demolition) * dt
INIT Business = 105

INFLOWS:
Business_Construction = Business*Construction_Coefficient
OUTFLOWS:
Business_Demolition = Business/Avg_Lifetime_of_Business
Population(t) = Population(t - dt) + (Net_Births + Net_Migration) * dt
INIT Population = 25000

INFLOWS:
Net_Births = Population*Net_Birth_Fraction
Net_Migration = Population*Migration__Fraction
Avg_Area_Per_Business = 5000
Avg_Lifetime_of_Business = 2+12*Workers_Per_Jobs
Construction_Coefficient = 0.1-0.1*Fraction_Land_Occupied
Fraction_Land_Occupied = Occupied_Area/Total_Land
Jobs = Business*Jobs_Per_Business
Jobs_Per_Business = 50
Jobs_Per_Worker = Jobs/Workers
Net_Birth_Fraction = 0.05
Occupied_Area = Business*Avg_Area_Per_Business
Total_Land = 500000
Workers = Population*Workers_Per_Population
Workers_Per_Jobs = 1/Jobs_Per_Worker
Workers_Per_Population = 0.3
Migration__Fraction = GRAPH(Jobs_Per_Worker)
(0.00, -0.1), (0.25, -0.056), (0.5, -0.03), (0.75, -0.012), (1.00, 0.00), (1.25, 0.005), (1.50, 0.008), (1.75, 0.011), (2.00, 0.019), (2.25, 0.029), (2.50, 0.043), (2.75, 0.065), (3.00, 0.1)


Sanırım, inandırıcılığımı yitirmeye başlamış olabilirim :) Bir vaadin daha yanlış çıktığını düşünmeye başlamadığınızı umuyorum. Sevgili arkadaşlar, yukarıdaki denklemler, çok sade denklemler. Tek tek denklemleri okuyun, çok rahat anlaşıldığını göreceksiniz, ki ben hiç açıklama yapmadığım halde. Normalde, bu fonksiyonlarla ifade edilen ilişkilerin anlamı, yazıyla da açıklanır. Fakat ben her zamanki kolaycılığımla, bundan kaçınıyorum :) Bu arada, yine aynı sebeplerden ötürü, terimleri türkçeleştiremediğimden özür dilerim.

Evet, bu yaptıklarımız modellemeyi bitiriyor. Şimdi modelin sonuçlarını görmeliyiz. Simülasyonu çalıştırıyoruz (genellikle Stella, Vensim kullanılıyor, fakat AnyLogic ve Repast gibi yazılımlar da çok iyi). Elde ettiğimiz çok sayıdaki şemadan bir tanesini göstereceğim:



Yukarıdaki şemayı biraz açıklayacağım.

Şimdi yukarıdaki modeli oluşturduktan sonra simülasyonu çalıştırıyorum. Kullandığım yazılım da bana şehirde 100 yıl sonra ne kadar nüfus ve iş yeri olacağını gösteriyor. Fakat doğaldır ki, şehrin 100 yıl sonraki nüfusu ve iş yeri miktarı, bugünkü nüfusuna ve iş yeri miktarına bağlı. Buna başlangıç koşulları (initial conditions) deniyor. Ben de farklı başlangıç koşullarıyla, simülasyonu defalarca çalıştırıyorum. Her birinin sonucunda farklı dinamikler çıkıyor. İşte yukarıdaki şema, yaklaşık 20 farklı denemenin sonuçlarını toplu olarak gösteren şemadır. Yatay eksen, iş yeri miktarını, dikey eksen nüfusu gösteriyor. Şemada farklı renklerle gösterilen her bir eğri, benim her bir simülasyonumdaki evrilmeyi gösteriyor. Yani her bir simülasyonda, zaman içinde, nüfus ve iş yeri miktarları nasıl değişmiş onu gösteriyor.

Dikkat ederseniz, bütün eğriler bir noktada birleşmiş. Bu çok önemli bir sonuç. Bütün sistemlerde böyle olmaz. Bu birleşmenin anlamı şu: yukarıda tanımlanmış olan şehir, başlangıç koşullarından bağımsız olarak, yeterli bir sürenin sonunda, belirli bir nüfus ve iş yeri miktarına gidiyor. Bizim örneğimizde, bu 40000 civarında nüfus ve 80 civarında iş yeri oldu.

Çok ilginç değil mi? Bugün 100 nüfusla da başlasan, 1 milyon nüfusla da başlasan, bu şehrin nüfusu er ya da geç 40 bin olacak diyor, bu analiz.

Şimdilik bu analizden çıkarılabilecek çok sayıdaki bulguyu bir kenara koyalım ve diferansiyel denklemlerin matematiksel analiziyle, simülasyon analizlerinin karşılaştırmasına dönelim. Gördüğünüz gibi, sistem dinamikleriyle bu modeli analiz etmek için, tek yaptığımız modelin unsurları arasındaki ilişkileri basit nicel fonksiyonlarla tanımlamaktan ibaret. Bunun ardından, simülasyon bize sistemin nasıl evrildiğini gösterdi. Peki aynı şeyi matematiksel analizle bulabilir miyiz? Evet, bulabiliriz, zaten bizim ödevin de amacı buydu. Fakat ödev şimdi sevgili hocamızda. Geri döndüğünde, iyi not almışsam :) matematiksel analizi de göstereceğim.

Selamlar sevgiler...

Güncelleme (11.08.2008): Geçtiğimiz günlerde bir Gıda Mühendisliği öğrencisi, ödevin matematiksel çözümünü istemişti benden. Böylece bir sene önce yazdığım bu yazıda verdiğim sözü yeniden hatırlamış oldum. Ödevin resmini çektim ve qipit ile resimleri temizletip pdf'e çevirdim. Dosyayı buradan indirebilirsiniz. 8. sayfadan itibaren, yukarıda bahsettiğim ödevin analitik çözümünü bulabilirsiniz.

Yazının Devamı...

Sistem Dinamiklerinin Faydaları 1

Sistem dinamikleri benim uzun zamandır özel ilgi alanım olan konulardan biri. Açıkçası üniversiteden mezun olduktan 4.5 sene sonra yeniden yüksek lisans için okula dönmemin de en önemli sebebi, sistem dinamikleri. Pek çok alanda pek çok potansiyel ve doğrudan fayda sunan bu disiplinle ilgili, dikkatimi yeni çeken bir faydasını bugün yazmayı istiyorum.

Nereden aklıma geldi şimdi bu? Bugünkü derse yetiştirdiğim ödevden :) Hocamız duymasın, ödevi derste tamamladım :). Sabah erken uyanacaktım, kalkamadım... Bir de işin komiği, Yaman Bey (dersin hocası) iki hafta önce ödevi verirken, espri yaparak bizim her işi son güne bırakma alışkanlığımıza takılmıştı ve şöyle demişti: "bu ödevi yapmaya iki hafta sonra pazartesi başlayın" Tabi, bu benim için hiç zor olmadı... :)

Neyse, konuya gireyim. Şimdi sistem dinamiklerinin diğer matematik temelli araçlara göre, önemli bir üstünlüğü var. Sistem dinamiklerine dayanan simülasyonlarla, üç ve üzeri dereceden diferansiyel denklem sistemlerinin davranışları diğer araçlara göre çok daha kolay ortaya çıkarılabiliyor.

Mesela, ikiden çok diferansiyel denklemle modellenen bir sistem düşünün: Bir ekosistemdeki çeşitli canlıların etkileşimi. Bir ekonomik sistemdeki çeşitli firmaların, ürünlerin rekabeti. Bir trafik sistemindeki çeşitli yollarda bulunan araçların dinamiği. Fiziksel, biyolojik veya sosyo-ekonomik pek çok önemli problem, bu türden, çok sayıda diferansiyel denklemle modellenebilir. Fakat diferansiyel denklemleri kullanarak bu sistemlerin zaman içindeki dinamiklerinin nasıl olacağını tespit etmek, çok zor, çoğu zaman imkansız. Fakat sistem dinamikleriyle bu sistemlerin simüle edilmesi durumunda, diferansiyel denklemlerin sonucunda ortaya çıkan dinamiklerin, tespit edilmesi mümkün ve görece çok daha kolay.

Bu önemli kolaylık bazı sonuçları getiriyor:

Birincisi, karmaşık sistemleri modellemeye yönelik daha girişken bir tavır. Sistem ne kadar karmaşık olursa olsun, analitik bir şekilde sistem dinamiklerini kullanan simülasyonlarla bunları çözmek mümkün. En azından matematiksel araçlarımız buna yeterli. Modellemeyle ilgili başka sınırlamalar yine var, mesela nitel veya öznel faktörlerin nasıl modelleneceği sorunu.

İkincisi, temel eğitime sistem dinamiklerini katmak mümkün ve çok faydalı olacaktır. Lise öğrencileri integrale kadar matematiği öğreniyorlar. Sayısal okumayan öğrenciler, o seviyeye kadar okumuyorlar, fakat onlar da yine denklem sistemlerine, fonksiyonlara kadar matematik bilgisi öğreniyorlar. Gerek sayısalcı olsun, gerek sözelci, orta öğretimdeki öğrencilerin sahip oldukları matematiksel bilgi seviyesi sistem dinamiklerini kullanmalarına yeter. Dolayısıyla eğer bu öğrenciler sistem dinamiklerini kullanmayı öğrenirlerse, yüksek lisans yapan mühendislik öğrencilerinin uğraştıkları diferansiyel problemleri bile, sistem dinamikleriyle çözebilirler. Bu, öğrenciler için çok büyük bir katkı olacaktır, diye düşünüyorum.

Tabi diyebilirsiniz ki, sosyal/idari bilimler okumak isteyen öğrenciler için, mühendislik problemlerini çözebilmenin ne önemi olabilir?

Çok fazla. Bir kere, sosyal bilimlerdeki (iktisadi, idari ve diğer sosyal bilimleri hep beraber kastediyorum) pek çok problem aslında, mühendislik problemlerinden çok daha karmaşık ve zordur. Hem modellenebilme yönünden zor, hem de çözülme yönünden zor. Problemlerin bu zorlukları yüzünden, genellikle sosyal bilimlerde sebep sonuç ilişkileri yönünden açıklayıcı modeller, nitel karakterli olageliyor. Modellerin nitel karakterli olması, iyi bir özellik. Fakat pek çok sistem, aslında çok da zor olmayan yöntemlerle nicelleştirilebilir özelliklere sahip. Dolayısıyla bu sistemlerin matematiksel ilişkilerle modellenebilmesi ve dinamiklerinin çözülmesi, çok yararlar sunacaktır. Kolaylıkla nicelleştirilemeyecek problemlerin bile, sistem dinamikleriyle modellenmesinde çeşitli faydalar var. En azından sistemin içindeki önemli geri besleme döngüleri ortaya çıkarılır. Bu döngülerin nitel analizleriyle de (Peter Senge'nin 5. Disiplin kitabında anlattığı sistem ilkörneklerini kullanarak) sistemin dinamikleri az çok tahmin edilebilir.

Şimdilik bu kadarla yetineyim. Daldan dala atlamaya başladım. Demek ki, bu yazının bitmesi, bitmemesinden daha iyi olacak :)

Yazının Devamı...

Cumartesi, Mayıs 19, 2007

Gunluk 19 Mayis 2007

Web günceme yazmak isteyip de yazmaya bir türlü fırsat bulamadığım çok şey oluyor. Çoğunlukla bu çok güzel, bunun üzerine biraz düşüneyim toparlayıp yazayım diyorum. Sonra başka şeyler giriyor, hiçbir zaman ona vakit ayıramadığımdan yazamıyorum.

Bence web güncelerinin bu yönde çok gayri resmi bir yanı bulunmalı. Yazılar tam anlamıyla deneme şeklinde olmalı. Hatta bazen denemelerden bile daha teklifsiz olmalı. Çünkü web güncelerinde maksat, derli toplu düşüncelerin ifade edilmesi değil, karmakarışık her yönden fikirlerin bir nevi yazılı sohbet ortamında yaşamasıdır.
Son birkaç günden aklımda kalan bazı notlarımı böyle düzensiz ve teklifsiz bir yazıyla yazmak istiyorum:

1. Mitingler, Cumhuriyetçilik
Mitingler ve cumhuriyetçilik, birkaç haftadır gündemimize oturdu. Benim bu konularla ilgili birkaç önemli gördüğüm nokta var: Birincisi, insanların birbirine olan sevgi bağlarının çok fazla ihmal edilmesi. Nefret ve düşmanlık hislerinin tahrik edilmesinden kesin olarak herkesin kaçınması gerekiyor. Milliyetçilik, milletini sevmek anlamındaysa, ona varım. Yoksa şahsi menfaatini milletinin menfaatinde görmek olan bencil ve gururlanma merkezli bir milliyetçiliğin, hem milliyetçilere hem de millete çok zararlı olduğunu düşünüyorum.
İkincisi, bu konuların bir önemli faydasını, özgürlük kavramını merkezimize oturtmuş olmasını görüyorum. Özgürlüklere ne kadar saygılıyız? Ötekinin özgürlüğüne ne ölçüde hoşgörülüyüz? Özgürlüklerin sınırı nedir? Bu konuda çok çelişkilerimizin olduğunu düşünüyorum. Bu konuda aslında tam anlamıyla net olmadığını zannediyorum. Ancak tehlikeli bir durum var, o da pek çok kişi kendisi için özgürlük isterken, başkasının özgürlüklerine tecavüz etmeyi meşru görüyor.
Üçüncüsü, insanları yargılamaya yönelik tavırlar. Yargılamaya hakkımız var mı? Hangi davranışlarla insanları yargılıyoruz? Gizli, dolaylı yargılamalar neler? Yargılamanın, ırkçı ve olumsuz milliyetçilikle ortak yönleri.

2. İnovasyon ve girişimcilik
İnovasyon çok güzel bir konu. Hem Türkiye'nin hem de tüm insanlığın kalkınmasına çok katkılar sağlayacağını düşünüyorum.
Dün güzel bir konferansa katıldım bu konuyla ilgili. Bizim üniversitedeki ENSO kulübünün ve Ali Rıza Kaylan adlı bir hocamızın düzenlediği bir konferanstı. Konferansta özellikle Halil Kulluk'un konuşması çok ilginçti. Mevlana'nın yazılarını çok farklı bir şekilde yorumluyor Halil Kulluk. Girişimcilik ve inovasyona yönelik gerekçeler arıyor Mesnevi'de. Bence çok da doğru teşhislerde bulunmuş. Eğer prezentasyonunu bulabilirsem, bundan notları buraya da yazabilirim.
Bunun dışında Dyson adlı elektrikli süpürgenin mucidinin inovasyon ve mühendislikle ilgili fikirlerini okudum. İlginç düşünceleri var Dyson'ın. Ancak onun fikirlerinde gördüğüm önemli bir sorunu öncelikle ele almak istiyorum: Dyson, İngiltere'nin 200 yıl süreyle dünyanın en güçlü ülkesi olmasını sanayi devrimine bağlıyor. Güçlü olduğumuz için her yere hakimdik diyor. Fakat şimdi güç elimizden gidiyor diyor. Tekrar gücü ele geçirmemiz için inovasyona ve mühendisliğe yatırım yapmalıyız diyor. Bu sözlerdeki fikirleri, olumsuz milliyetçiliğin bir yansıması olarak görüyorum. Bizim amacımız güç elde etmek ve insanlar üzerinde hakimiyet kurmak olmamalı. Eğer amacınız böyle olursa, başkalarının da size hakimiyet kuracaklarından hem korkarsınız hem de bunu dolaylı olarak meşrulaştırmış olursunuz. İnsanlara hizmet etmek ve insanlığın yararına çalışmak, yaptığımız işi güzel ve meşru hale getirir.
Bununla birlikte Dyson'ın mühendislik ve üretimin bir ülkenin ekonomisindeki en önemli motor güç olduğu konusundaki fikirlerini çok değerli buluyorum. Sadece yazılım ve hizmet sektörüyle bir ekonomi güçlenemez. Üretim ve bunun temelinde yatan mühendislik, çok kritik.

3. Repast, Test Odaklı Sistem Dinamikleri
Yüksek lisansta aldığım IE 602 Sistem Dinamiklerinin Analizi adlı derste dönem projesi olarak test odaklı programlamayı (TDD) sistem dinamiklerine taşımaya yönelik bir çalışma yapıyorum. Bunun faydalarıyla ilgili düşündüğüm birkaç nokta var:

1. Fail as early as possible. Ne kadar erkenden hataları görürsen, onları düzeltmen o kadar kolay olur. Çünkü model geliştikçe, altta yatan hataların kaynağı komplikasyonları da artar, olası sebeplerin sayısı da.
2. Testler, tasarımı yönlendirir. Test odaklı çalışırsanız, sisteminizin amacına odaklanarak geliştirirsiniz. Böylece, amaca hizmet etmeyen unsurları sisteme eklemekten kaçınırsınız.
3. Testler, modelinize olan güveninizi artırır. Sistemin herhangi bir aşamada bozuk olmadığından emin olursunuz. Bu çok önemli. Böylece model üzerinde değişiklikler yapmakta daha cesur davranırsınız.
4. Testler, modelinizin altyapısına ve mantığına dair kendi başına bir dokümantasyon sunar. Böylece modelin nasıl çalıştığını anlamak isteyen bir başkası, veya bizzat kendiniz, testleri inceleyerek, sistemin ne yapması gerektiğini ve bunu nasıl yaptığını anlayabilirsiniz.
5. Sistem dinamikleri modelleri ve bunlarla oluşturulan mikro dünyaların en önemli pratik amaçlarından biri neydi? Gerçek dünyada yapamadığımız deneyleri hızlı bir şekilde simülasyon ortamında uygulayıp, dünyayla ilgili varsayımlarımızdaki ve dünya görüşümüzdeki sorunları ortaya çıkarmaktı. Hızlı ve otomatik testlerin, benzer bir katkıyı TDD'nin sistem dinamikleri modelleyicilerine sağlayabileceğini düşünüyorum. Çünkü modelleyici bir modelde bir değişiklik yaptığında, bunun bir sorun oluşturup oluşturmadığını, sorun oluşturuyorsa, hangi varsayımlarda bozulmaya sebep olduğunu anında görebilecek.

Yazının Devamı...

Pazartesi, Mayıs 14, 2007

Istatistik Notlarim 01

Birkaç gündür, Montgomery'nin "Applied Statistics Probability For Engineers" kitabını okuyordum. Bir yandan da not alıyordum. Ancak bu sefer notlarımı deftere değil, doğrudan bilgisayara aldım.

Daha önceki yazılarımda Latex'i hızlı bir şekilde kullanarak matematiksel formülleri bilgisayarda yazmayla ilgili bazı araçlardan bahsetmiştim.
PDF dosyası olarak istatistik notlarımı bu linkten indirebilirsiniz
Ayrıca LaTeX kaynak kodlarını da bu linkten inceleyebilirsiniz.

Yazının Devamı...

Cumartesi, Mayıs 05, 2007

Düşmanlık Vehmi

İnsan başkalarının kendisine düşman olduğu vehmine kapılmaya meyilli bir varlık.

Farklı insanlarda, farklı düşmanlık algıları var. Mesela:

- Bütün Amerika ve İsrail, müslümanların altını oymak için planlar kuruyor.
- Bütün çevre ülkeler, Türkiye'nin altını oymak için uğraşıyor.

- Bütün iş arkadaşlarım, beni küçük düşürmek için uğraşıyor.
- Eşimin bütün ailesi, bana düşman.
- Bütün x grubu (aile, akraba, arkadaş, parti, herhangi bir topluluk olabilir), bana veya bizim gruba (aile, arkadaş topluluğu, ülke, parti, takım ...) düşman.

Bunlar gibi algılamalar anlamsız hatta tamamen boş bir düşmanlık yanılgısından kaynaklanıyor. Acaba sebebi nedir bu algı hatasının? Neden bu kadar yaygın ve sık görünüyor?

Neden insan birilerinin kendisine veya kendini ait hissettiği gruba düşman olduğunu düşünmeye bu kadar açık bir kafa yapısına sahip? Düşmanlık algısı, insanda bir menfaat, zevk veya bağımlılık yapıcı bir his mi oluşturuyor?

Acaba bu düşmanlık algılamasının sebebi, insanın benmerkezci düşüncesi olabilir mi? Kendimizi o kadar önemsiyoruz ki, başkalarının da bizi çok düşündüğünü (iyi veya kötü) zannediyoruz. İyi olanları es geçiyoruz, fakat kötü olanlar tehdit oluşturduğundan korkularımızı tahrik ediyor ve zihinsel dikkatimizin aslan payını alıyor.

İnsanın aslında düşündüğü kadar da önemli olmadığını anlaması için, güzel bir deney biliyorum. Bulunduğunuz şehirden uzun bir süreliğine başka bir şehire taşının. Döndüğünüzde, siz yokken, hayatın hiç sorunsuz aktığını göreceksiniz. Pek çok kişi sizin yokluğunuzu hiç hissetmemiş olacak, hissedenlerse, sizi sevdiklerinden özlem duymuş olacak, yoksa size ihtiyaç duyduklarından bir sıkıntı yaşamayacaklar.

Bu konuyu çok önemsiyorum. Çünkü düşmanlıklar hem toplumsal seviyede hem de daha alt dairelerde, insanların hayatına muazzam seviyede zarar veriyor. Gerçek olmasa bile, platonik düşmanlık seviyesinde bile kalsa, yine de insanların mutluluklarına ve üretkenliklerine engel oluyor.

Yazının Devamı...