Salı, Mayıs 11, 2010

Neden totaliter sistemler insanlara yapılan haksızlıktır?

Totaliter sistemlerin hepsinde bir idealizm vardır. Bu idealizm, sınırlı bir grubun veya tüm toplumun mutluluğu yakalamasına yönelik, mutlak doğrulardan oluşan kurallara dayanır. Belirli bir siyasi düzenin tam olarak uygulanmasıyla, herkesin mutlu olacağına inanırlar.

Kendi ideallerinin mutlak doğru olduklarına inandıklarından, kendi siyasi düzenine uymayan tüm fikirlerin ve eylemlerin, kötülüğe hizmet ettiğini düşünürler. Kendilerinde, insanları mutluluğa eriştirmek misyonu gördüklerinden, kötülükleri engellemek isterler. Bu yüzden, farklı olan tüm fikirleri yasaklarlar. Bunları getiren insanları, ağır bir şekilde eleştirirler, onları ötekileştirir ve şeyleştirirler (reification), yani insani sıfatlardan arındırırlar (dehumanization).

Çok güzel niyetlerle bile başlamış olsalar, bu gruplarda kısa süre sonra, baskı ve şiddet keyfileşmeye başlar. Yani farklı olanın kim olduğuna dair tanımlamanın kendisi tamamen kuralsız, keyfi bir şekilde yapılır. Gücü elinde bulunduranlar, iç halkaya, yani güven çemberine girebilmek için, uygulanan şiddetin dozunu giderek artırır. Bir süre sonra, güç tek bir adamda veya küçük bir zümrede toplanır.

Tüm devlet sistemi, katı hiyerarşik, denetime kapalı bir şekilde örgütlenir. Yönetim mekanizmasının iletişiminde muğlaklık hakim hale gelir. İyiyle, kötü birbirine karışır. Güç kullananlar, en çirkin, en vahşi kötülükleri, tamamen saf bir iyilik adına yaparlar. Bu tür denetimsiz, totaliter gruplar içinde, normal insanlar dahi sadistler gibi davranır. Şiddetten hoşlanmayan, barışçıl insanlar dahi, sessiz kalarak şiddetin yayılmasına pasif bir şekilde onay verir.

20. yüzyılın büyük idealist siyasi projelerinin birçoğu bu tür totaliter sistemlere örnektir. Batı dünyası bu sorunları artık aştı; fakat Afrika'da ve müslüman ülkelerin birçoğunda, Çin'de, Kuzey Kore'de hala totaliter sistemler hüküm sürüyor. Bunların yaşanmaması için, demokrasi, şeffaflık, hukuk devleti, insan hakları gibi değerleri hakim kılmamız lazım.

Demokratik sistemler, doğruluğun ne olduğunu herkesin kendi adına tanımlamasına izin verir. İnsanlar kendi doğrularına göre kişisel ve toplumsal hayatlarını düzenleyebilir. Kimsenin kendi inandığı mutlak doğrularla, devlet gücünü kullanarak, tüm toplumu belirli bir siyasi düzen içinde şekillendirmeye hakkı yoktur.

Bu konuları anlatan çok sayıda güzel eser var. Edebiyatta, George Orwell'in 1984 ve Hayvan Çiftliği romanları, Fahrenheit 451, Max Frisch'in Andorra'sı, William Golding'in Sineklerin Tanrısı, benim bu konularda okuduğum güzel eserlerdi. Sosyal psikoloji alanında, Zimbardo'nun Ebu Gureyb Cezaevi İşkencelerini incelediği konuşması, sıradan insanların nasıl toplu bir şekilde kötüleşebildiğini anlatan çok güzel bir konferans.

Yazının Devamı...

Cuma, Ağustos 28, 2009

Fall on Fifth


Fall on Fifth, originally uploaded by muckster.

Yazının Devamı...


, originally uploaded by K_iwi.

Yazının Devamı...

Çarşamba, Ağustos 12, 2009

Debug Edilebilirlik

Birkaç gündür, bir probleme takıldım kaldım. Tezi bitirmek için önümde 1 ay kaldı. Problem şu: bir web sayfası unicode olduğu halde, Türkçe karakterler bir yerde programın çökmesine sebep oluyor. Sorunun sebebini bulmak için kullandığım web arayüzü kütüphanesini (django) debug ediyorum.

Programı debug ederken şöyle bir düşünce geldi aklıma: Bir yazılım kütüphanesini anlatan kitaplar, kütüphanenin tüm kullanım özelliklerini tarif etmek yerine, sorun çıktığında nasıl debug edilebileceğini detaylı olarak tarif etseler çok daha iyi eder. Bütün yazılımların içinde mutlaka çok sayıda yazılım hatası bulunuyor. Veya yazılım hatası olmasa da, programcının tüm mantığı bir bütün olarak kavraması imkansız olduğundan, programcı için karanlık kalan bazı kullanım sorunları çıkıyor. Kitapların, her şeyi tarif etmesi mümkün değil. Çözüm tarif edilmiş olsa da, programcının ihtiyaç duyduğu bilginin nerede olduğunu bulması çok zaman alıyor.

Bu soruna benim çözüm önerim şöyle: Kitaplar, bir kütüphanenin en ince detaylarına kadar gerektiği zaman nasıl debug edilebileceğini tarif etsin. Böylece programcı, sorunla karşılaştığında, kendi kendine bunun sebebini bulur. Hem insanın bir şeyi uğraşarak öğrenmesi, hazır bilgiyi okuyarak öğrenmesinden çok daha iyi yerleşir.

Bunlara ek olarak, tüm altyapı kütüphanelerinde mutlaka soyutlama sızıntısı (abstraction leakage) bulunuyor. Soyutlama sızıntısının anlamı şu: Mesela araba kullanıyorsunuz. Direksiyon, pedal ve viteslerin nasıl kullanıldığını bilmeniz yeterli. Arabanın içindeki şanzıman, motora dair hiçbir şey bilmeseniz de olur. İşte burada, arabanın iç yapısı, kullanıcısından soyutlanmıştır.

Yazılım kütüphanelerinde, bu tür soyutlama sızıntıları mutlaka oluyor. Çok basit yazılımlar bile, bir arabadaki mekanik parametrelerden daha çok sayıda çeşitlilik ve karmaşıklık içerebiliyor. Bu yüzden yazılımlardaki altyapı kütüphanelerinin, üst katmanlardan tamamen soyutlanması çok zor. Dolayısıyla, bir kütüphaneyi kullanan programcı, sadece bunun kullanım arayüzünü bilmesi yeterli olmuyor. Ayrıca iç işleyiş mantığını da bilmesi gerekiyor ki, karşılaştığı sorunları çözebilsin. Burada da debug edilebilirlik çok kritik bir özellik. Çünkü eğer altyapı kütüphanesi, yeterince kolay ve şeffaf bir şekilde debug edilemezse, o zaman, programcının basit bir problemin sebebini anlaması çok zaman alıyor.

Yazının Devamı...

Cuma, Haziran 26, 2009

Neden CMMI?

Facebookta Kunt Elektronikten Ali Yıldırım'la CMMI üzerine yazışıyorduk. Orada yazdıklarımı burada yayınlayacağım:

(Özet olarak, CMMI yazılım geliştirme süreçlerinin kaliteli olmasını temin etmeye yönelik bir kalite modeli.)

kişisel görüşüm, cmmi modelinin yazılım sektöründe belirli bir büyüklüğün üzerindeki firmalar için, birinci derecede öncelikli iş olduğu yönünde. neden bu kadar önemli olduğunu düşünüyorum? edward deming adında bir mühendis var. bu adam, başta honda ve toyota olmak üzere japon oto sanayisinin amerika'nın çok üstünde bir kalite ve rekabetçi güce ulaşmasını sağlayan mühendislerden birisidir. deming'in çok meşhur bir sözü var, diyor ki: "bir ürünün kalitesi, ancak o ürünün üretildiği sürecin kalitesi kadar olabilir"

bu çok anlamlı ve aslında sadece imalat sanayine değil, tüm sanatlara uyarlanabilecek bir fikir. ürettiğimiz herhangi bir eser (fikir, ürün, hizmet her neyse), o eseri üretirken kullandığımız yöntemin (araçlar, kurallar, iş akışı vs.) kalitesinden daha iyi olamaz. yöntemin kalitesi, eserin kalitesini belirler.

efqm, iso, 6 sigma, yalın düşünce gibi toplam kalite yönetiminin uygulanmasına yönelik çok sayıda model uzun zamandan beri biliniyor. fakat bu modeller, genellikle imalat veya hizmet ağırlıklı çalışan firmalara özel üretilmiş. yazılım sektörünün içinde, her biri birbirinden çok farklı ürün geliştirme süreçleri yer aldığından, bu modellerin yazılım sektöründe uygulanması uygun olmuyor. cmmi, işte bu eksiği dolduruyor.

cmmi sayesinde yazılım geliştirme işleri, karmakarışık, ne zaman ne olacağı bilinmeyen, hiç kimsenin içeride ne geliştirildiğini bilmediği, tüm projenin başarısının bir iki uzmana bağlı olduğu, öngörülemeyen işler olmaktan çıkıyor. yazılım geliştirme süreci, yönetilebilir ve iyileştirilebilir bir hale geliyor. bu çok önemli bir şey.

sektörün içinde olan herkes bu sektörde ne kadar büyük doğrudan ve dolaylı maliyetlerin olduğunu bilir. gereksinim analizinde uzmanlık, konfigürasyon yönetiminde uzmanlık, bunlar yararlı ve önemli beceriler. fakat bu tip tek tek ayrık alanlarda uzmanlık sağlamak, projelerin kalitesini teminat altına almak için yeterli olmuyor. tüm kritik becerilerde belli bir yetkinlik sağlamak lazım. cmmi bütün bu alanlarda yetkinlik sağlayan, yönlendirici bir model sunuyor.

Yazının Devamı...

Pazartesi, Haziran 15, 2009

Halil Kulluk - Ol Hareket Bul Bereket

Bugünkü "Başlama Sanatı" çalıştayının üçüncü kısmında, Halil Kulluk Mesneviden esinlendiği girişimcilik ve yenişimle ilgili fikirlerini paylaştı. (ilk kısımda Thomas Emerson girişimcilikte çok yapılan hatalar ve işe başlamakla ilgili dersler konusunda konuşmuştu.) Aldığım notların ham hali:

işleri tek başınıza yapmazsınız, takım halinde yapmanız gerekir. en az bir kişi daha.

biz sunumlarımızda kültürel parçaları da katmaya çalışıyoruz. türkçeye de yeni kavramlar katmaya çalışıyoruz.

ilk adımların keyfi:
ilk adımları ne zaman atarız? bir anne baba için en güzel an, çocuğunun attığı ilk adımlardır. ben bunu hissettim geçenlerde. yine aynı anne baballar, bir kişi şirket kurarken, şirketinin ilk adımlarında keyifle desteklerse, o şirket coşar.

mevlana diyor ki: sen kafiyeyi ara hayatta, kafiyeyi ara.

nazımın serbest veznine hayranım, ama kafiye de kulağa hoş gelir

"ol hareket bul bereket"

be the action and find the abundance.

bu kelimeler çok önemli. geçenlerde, yeşil yenimiş olmalı benim için, diye bir konuşma yaptım. orada üç y'den bahsettik. yani kullan, yine kullan, yeniden kullan.

yeniden yerine, yeteri kullanmak. ...



mevlana:
ey oğul, hür ol. kopart şu zincirleri. ne zamana kadar gümüşe ve altına bağımlı kalacaksın?

bu mesnevinin 19. beyitidir. hepimiz ilk 18 beyiti başlarız. ondan sonra, çelebi hüseyine yazdırmıştır. bazı alimlere göre, mesnevi buradan başlıyor.

hür olmaktan daha güzel bir şey var mı? kopart zincirlerini, farkında olmadan ortam etrafımıza onları sarıyor.

hür olmuş bir pvc tezgahçısı. bundan birkaç yıl önce mısır çarşısında gözlem yapmaya çıktım.

bir adam mobil pvc ile iş yapıyor. jeneratör ve fotokopi makinesiyle, pvc kaplıyor ve fotokopi çekiyor. nereden aklına geldi? abi, açtım aç demiş. işte böyle acıktırmamız susattırmamız lazım kendimizi. ne için? bir değişim yapmak zorundayız. daha iyi bir gelecek için. hayatın keyfini çıkarmak için. insanlığa faydalı olabilmeki çin. esas özelikler bunlardır.

bütün bunları yaparken, mevlana ne güzle söylemiş:
yolda kılavuzsuz giden için, iki günlük yol, yüz yıllık olur. hocasız ustasız bir meslek tutan kişi, şehirde köyde alay olur.

bu yaşımdayım, ben bunu türkiyede görmedim. bunu amerikada gördüm.

ruminin ışığı altında inovasyon. türkiyede ilk defa, the art of the start çalıştayı yapıldı. bu çok önemli. öyle büyük bir sermayedir ki bu sizin için. içinizde hissettiğiniz zaman tabi.

hareket dedik. action. mantra, çok önemli. rhyming mantar özellikle.

coşku, tutku. iş için bir aşk olacak içinizde. olmuyor, çok çalışmadan oluyor.

ve ekip çalışması olacak. size inananan en az bir kişi daha olacak.

hedeflerinize ulaşmak için:
- çeviklik. bir ferrari gibi hızlı hızlı uyanık hareket edebilmelisiniz.

non-vulnerability. yani darbelere karşı dayanıklı olmak. şoku emdikten sonra tekrar ilk konumunua gelmek.
hiç amortisörü olmayan bir arabayla seyahat ettiniz mi. engeller ve çukurlar her zaman olacak. onu emdin ama orada kalamazsın, tekrar geriye ilk haline gelmek zorundasın.
bio-mimicry. doğa esin. doğada her şey var. içimizde her şey.

mikro iklim.
bu da çok önemli. kalbimizde mikro iklim oluşturmalıyız.
emerson da bahsetti bundan. japonların konformistliğini söyledi. bu bizde de var. mevlana 800 yıl önce gelmiş, hoşgörmüş. ama biz affedemiyoruz. cezalandırıyoruz. affeden olmak zorundayız. unutmak zorundayız. bir yerlerde durabilir, tecrübe olarak. ama bizi etkilemeli o rahatsız edici olaylar.

bu palmiye ağacı, eskiden çok daha küçüktü. burası tuzlada bir yalı. zama içinde, güneşi tüm gün boyu aldı. etraftaki villalar da o ısıyı aldı. ortalama bu yörenin ısısı bir iki derece arttı. muhteşem bir ağaç oldu. bu ağaca ben kimya ismini taktım. kimya mevlanananın manevi kızıdır. o mikro iklimle, bu ağaç, sanki akdenizdeymiş gibi kocaman oldu.

yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ama bir orman gibi kardeşçesine. nazımın dediği gibi. bu çok etkileyici. bunları çoğaltmamız lazım. her biriniz bir mikro iklimsiniz. onlar bir araya gelince koru ve orman oluşacak.


mikro iklim nasıl oluşturabiliriz:
bilgilendir, gönüllendir, esinlendir, cesaretlendir, güçlendir, hareketlendir, yönlendir, heyecanlandır

"in search of excellence". bir zamanların en çok satan kitabıydı. ama zaman içinde çok şey değişti. oradaki doğrular artık kalmadı. belki bugün yazsalar başka şekilde yazarlardı. steven coveyin etkili insanların yedi alışkanlığı kitabı da beni çok etkiledi. sonra 8. ialışkanılğı yazdı. içindeki sesi duy. başkaları da anla içlerindeki sesi duyması için.
mevlana da, sen kendini ziyaret eder misin, diyor.

çok sevdiğim bir büyüğüm vardır: nihat gökyiğit. tema vakfı yöneticisi. heyecanıyla 85 yaşında bile muhteşem işler yapar.

seneler önce jack shiano demişti ki: "maintain your enthusiasm" demişti.

martı suya dalarken böyle bir şekil alıyor. tam suya giriş yeri çok kritik. doğada her yerde bir esin var. ama bir hareket esinliyor.

bu balık volitan balığı. bir gemi bundan esinlenmiş. çevre dostu bir tekne.

istek. esinle ve elde et. istemeden hiçbir şey olmazs.

mevlana: ilkbahar büyüme zamanıdır, ama büyümek istiyor musun?

coşkuyla bunu yap. bir sene önce 15 haziranda ne vardı? 5. inovasyon sempozyumu düzenledik, katarda. hep beraber çek maçını izliyoruz. 2-0 yeniğiz. sonra 2 gol attık, rahatladım.

mevlana:
yap bitir işi:
senin izini kim bulabilir? yoksa izinden greriye kalan bir tek toz tanesi. ...

Yazının Devamı...

Thomas Emerson - Secrets Of Success Of Entrepreneurs

Boğaziçi Endüstri öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Rıza Kaylan ve Intekno şirketi kurucusu Halil Kulluk birlikte bugün girişimcilik ve yenişimle (inovasyon) ilgili esinlendiren, girişimciler için çok yararlı bir çalıştay düzenlediler.

Ana konuşmacı Carnegie Mellon'dan Dr. Thomas Emerson'du. Çalıştayın son bölümünde Halil Kulluk da "Ol Hareket Bul Bereket" başlıklı konuşmasında, Mesnevi'den yaptığı okumalara, girişimcilik bakış açısıyla özgün bir yorum getirdi.

Emerson iş hayatında 3 şirket kurmuş. Kurumsal müşteri hizmetlerinin sıklıkla kullandığı etkileşimli telefon sistemlerini Emerson icat etmiş ve ticari bir ürün haline getirmiş. Seminer sırasında aldığım notların ham hali:

Thomas Emerson - Secrets Of Success As Of Entrepreneur

bu dersi genelde carnegie mellondaki öğrencilere giriş seviyesinde anlatıyorum. bu derste, girişmcilerin nasıl düşünüp davrandıklarını ve diğer insanlardan nasıl farklı olduğunu anlatıyorum. girişimcilik bir zihin alışkanlığıyla ilgili. dünyayı farklı bir ve daha iyi bir yer haline getirmekle ilgili.

çoğu firma bir fikirle başlar. eğer bu fikir, pazardan gelen bir talepten kaynaklanırsa daha iyi olur. benim ilk şirketim, plantronics corp. 1969'da kurdum. ilk başta, teknik görevli olarak başladım. sonra donanım ve yazılım üretimine baktım. en sonunda ceo oldum. şirketin 3 kişiden yüzlerce kişiye büyümesini izledim. sonunda firma, nortel'e satıldı. 450 m dolara satın alındı. ilk risk sermayecisiyle karşılaştığımda, mr. smith'le tanıştım. bu adam rockefeller'ın parasıyla yatırım yapıyordu. iş planımız aldı, ve onu çöp kutusuna attı. bize dedi ki: "siz iş adamı değilsiniz. hatta mühendis bile edğilsiniz. siz fizikçisiniz." dedi ve iş planını çöpe attı. halbuki biz iş fikrimize çok kuvvetle inanıyorduk.




bu fikir nasıl ortaya çıktığını anlatayım. benim doktoram nükleer fizik alanındaydı. brickhaven ulusal laboratuvarında çalıştım. harry adında bir kıdemli bilim adamının yanında çalışıyordum. los alamostaki atom bombasını üreten ekiptendi. harry, truman'a nükleer silahı kullanmaması için ısrarda bulunmuştu. fakat truman onu ve diğerlerini dinlememişti.

beni girişimciliğe götüren fikir şuydu: federal telefon sistemine erişimim vardı. 60'ların sonlarında uzun mesafe görüşmeleri çok maliyetliydi. benim erişimimi sayesinde her yeri bedava arayabiliyordum. eski arkadaşlarımdan birini aradım. arkadaşım, travmatik bir hastalığkla teşhis edildiğini söyledi. eğer hemen yatağa yatmazsa, sürekli felç olma ihtimali varmış. ama adam kendisini hasta hissetmiyordu. brokerını arıyormuş, ama yatırımlarıyla ilgili bilgi alamadığını söylüyordu. brokera değil, doğrudan bilgisayarına bağlanmak istediğini bunun üzerinden hisse alışverişini yapmayı istediğini söyledi. bu işte pazardan çıkan bir fikirdi.

ben de telefonlarla etkileşim sağlayan bir mekanizmayı geliştirdim. bankaya bağlandığınızda, 1'e basarsanız, şu olur, denilen sistemi ben geliştirdim.

pazar ihtiyacından çıkmak daha iyidir. eğer doğrudan teknolojiyle başlamak çok daha zordur. kim bu teknolojiye ihtiyaç duyar diye bakmak zor.

en iyisi ilerlemeden önce pazarda test etmek. bir sürü insana kullandırın ve bunlara sorun.

fikirler her zaman ortadadır. her an bir sürü pazar ihtiyacını görebilirsiniz.

---
rol modeli

benim rol modelim, max palevsky idi.

max palevsky kardeşi harry'den bir miktar borç alarak, palo altoda firmasını kurdu. scientific data system şirketi, 1960 yılında .1969'ta şirketi xerox'a 1 milyar dolara sattı. xerox'takki en büyük hissedar oldu.

ağbisi harry yardım için sık sık onun şirketine gidiyordu. haftanın 4.5 günü birlikte palo altoda kalıyorduk. bu arada, harry kardeşinin başarısından dolayı çok heyecanlıydı. harry bir gün bana şunu dedi: sende de max'te olan tüm yetenek var, neden sen de başlamıyorsun.

bu sırada, öbür arkadaşımın önerdiği iş fikri zaten vardı. bu teşvikle birleşince, şirketi kurmaya karar verdim.

arthur - risk sermayedarı max'e- max'e şunu dedi: çok sayıda silikon vadisinde girişimci var, ama çoğu mühendis. bunlar iş adamlığını bilmiyorlar. birinci önerim, bu firmaların yöneim kuruluna girmen. ikincisi, bu şirketlere benimle birlikte yatırım yapman.

max, intel'in kurucu yatırımcısı ve yönetim kurulu üyesi oldu. 99'a kadar görevde kaldı.

max bu işten ne kadar kazandığını bilmiyorum. ama evimde bir kitap var: "max'in evleri" isminde, dev bir kitap. :)

scientific data systems, online uygulamalar için ilk bilgisayardı. şu an alıştığımız tüm sunucu tabanlı sistemlerin, ilk örneğiydi. bundan önce batch tabanlı sistemler vardı.

ayrıca en büyük mikro işlemci firmasının kuruulmasına yardımcı etti.

sds, xerox parc'a dönüştü. xerox parc, mouse'u, ilk gui'yi ve daha pek çok şeyi keşfetti. max'in bilgisayar endüstrisindeki etkisi inanılmazdır. şimdi hala philantropist olarak devam ediyor. pek çok hayır işini destekledi.

---
mentor

montorun önemi şu: güvenebileceğiniz bir kişidir. destekleyici ama katı fikirlidir. zor noktalarda sizin aşmanıza yardımcı olur. ayrıca en önemli şey bilgeliktir, tecrübe değil. max giirimciliği gerçekten bilmiyordu. ama bilge bir insandı ve bu ona ve bana da yetti.

---
pazar

en iyisi şu: mevcut hali küçük, fakat potansiyeli büyük olan, henüz zor bir rekabetin olmadığı bir pazardır. bütün büyük firmalar, pazar oluşturuculardır. intel'den önce mikro işlemci piyasasaı oyktu.

andy grove'nin kitabını okursanız, kendi çocuklarını yiyen bir şirket öneriyordu. yani öyle yeni teknolojiler geliştirecekti ki, mevcut pazarı yok edecekti. intel bunu defalarca yaptı.

soru şu: pazar oluşturacak şeye sahip misiniz?

---
satış önermesi

arthur ekroos: "eğer bir şey satmazsan, fiyatın önemi yoktur.

önemli olan şu: basit bir satış mesajın olmalı ve bu kolayca iletişilebilmeli.

eğer satış mesajını bir sembol veya grafikle temsil edebilirsen en iyisi. bu neden önemlidir?

insanın aklındaki en büyük kısım, görsel algılama ve yorumlama kısmıdır. bu durum, görüntüleri, kelimelerden daha güçlü hale getirir. tüm amerikalılar pearl harborda batan gemilerin, 9/11'de çöken kulelerin resimlerini hatırlıyoruz.

reklamcı insanlar bunu iyi bilirler. eğer sofistike bir ürünün reklamına bakarsanız, hemen her zaman, ileri seviye resimlerin kullanıldığını görürsünüz.

---
benim şirketimin sembolü 25 kuruşluk paraydı. şirketin sloganı da şuydu: bizim sattığımız şey 25 kuruş/saatlik bir ürün. neden böyle? çünkü bizim sattığımız makine gücüydü ve bu insan emeğinden çok daha ucuza mal oluyordu.

---
takım

girişimcilik işi takım işidir.

tek başına yapamazsın. tamamlayıcı becerilere sahip insanlar bulmalısınız. sadece sizin vizyonunuzu ve azminizi paylaşmaları yeterli değil.

tamamen kendilerini vizyonunuza adamış insanlar olmalı. uzun vadeli odaklanmaları olmalı.

parayla değil, misyonla motive olan insanlar olmalı.

eğer dünyayı değiştirmeyi başarırsanız, para sizi bulur. paraya odaklanmayın.

---
lider

büyük icraatlar, büyük liderlik gerektirir.

bu benim en önemli öğrendiğim şeylerden biridir.

kilit nokta şu: emir vermek yerine, artık insanları esinlendirerek harekete geçirmelisiniz. yüzlerce insan varsa, artık emir vererek iş yaptıramazsınız. insanlar, içinde bulundukları anda kendileri ne yapmaları gerektiğini bulabilecek yetenekte olmalı.

kendi fikirlerinizi onların fikirleri haline getirmelisiniz.
insanlar, eğer bir fikrin kendilerine ait olduğunu düşünürlerse, daha sıkı çalışırlar.

tom bana bunu dedi diye düşünürse, işi ağırdan alır. kendi fikirleri olursa, o zaman bunun iyi olduğunu göstermek için elinden geleni yaparlar.

bunu nasıl yaparsınız peki?

bir sohbetin içine alırsınız, problemle ilgili. ve onlara ne yapacaklarını sorarsınız. eğer istediğiniz yönde değilse, o yöne teşvik etmek için, onlara öneride bulunursunuz. sonunda da fred bu harika bir fikir, bunu nasıl yapabiliriz, dersiniz.

ama aynı zamanda ne zaman katı olmak gerektiğini de bilmelisiniz.
---
girişimcilerin özellikleri

- yüksek zekalı
- yüksek güvenli, yalnızca kendilerine değil, aynı zamanda teknooljiye , misyona, iş modeline.
- motivasyon ve azim. yaptıkları şeyi anlatmak için çok büyük bir istekleri vardır.
- odaklanma kabiliyeti. bir şeye odaklanmaya yöneilk üstün becerileri
- adanmış bir takım oluşturma becerisi.
- finans işlerini anlama becerisi.
- pratik zekalı. yani kendini yeni ortaya çıkan gerçekliklere uyum sağlama becerisi. iş planı kesin değildir, sadece bir kılavuzdur.
- küresel düşünceli. eğer amacınız, dünyada en iyi olmak değilse, birileri uzak doğudan gelip sizin yemeğinizi alacaktır.
- krizle uğraşma becerisi. sakin olabilme.
- nakit akışının tiranlığına hazırlıklı olmak. eğer nakitten tükenirseniz, yok olursunuz. buna izin vermemelisiniz.
- ölüm kalım kontratlarını müzakere edebilme becerisi.
- nihai oyunda ustalık. ne zaman şirketi satmanın zamanıdır. yeni bir yönetim nasıl oluşturulur.
- girişimci kendisi başarılı değildir, organizasyon başarılıdır. başkalarını başarılı yapmanız gerekir.
- diktatör olmamak zorundasınız. insanlara emir vererek, onları esinlendiremezsiniz.
- zayıf kaynaklı bir ortamda iş yapabilme
- olumlu bir tavır. her zaman. bunalmış olsanız bile.
- yüksek ahlak. diğer herhangi bir etkenden aha fazla şirketlerin ölümüne bu sebep olur. çalışanlar sizin yeterince dürüst olmadığınızı görürlerse, iş bitmiştir.
- başkalarına güvenme becerisi. başka türlü, takım oluşturamazsınız.
- sizi eleştiren insanları ödüllendirebilmelisiniz.

---
do more with less
- detayları takip edin
- büyümeden önce, kapasiteyi aşırı kullanın

güçlü ve hırslı insanları işe alın
-çok tecrübeli insanlar yararlı değil. çünkü onlar her şeyi biliyorlardır. yeterli tecrübe sizin için daha iyi. aksi taktirde, öğrenmeyi bırakırlar.
- takım oyuncuları.
- şirakeytçiler ve yalnız çalışanlara asla izin vermeyin
- kişisel sorunları olan insanları almayın
- memnun ve mutlu insanları alın
- gizli gündemleri olan insanları almayın
- bir şey ispatlaması gereken insanlardan kaçının
işten atılmış olabilir kendini göstermek ister
- birden çok başarısız olan insanlardan kaçının. bunun sebebinin ne olduğnu görüşmede bulamayabilirsiniz, ama bunlardan kaçının.

insanlara güvenin
- suçlamayı bırakın. bunlar kurumun öğrenmesi için fırsatlardır. ceo başarısızlıkları üstlenmeli.
- hatalara izin verin, ama masraflarını asgariye indirin.

---

İkinci Kısım - The Art Of The Start

Seminerin ikinci kısmında Guy Kawasaki'nin Art of Start kitabına dair notlarını paylaştı Emerson:

shaw:
akıllı adam kendini dünyaya uydurur. akılsız adam dünyayı kendine uydurur. bu yüzden, tüm ilerleme akılsız adama dayanır.

hk: kültürün girişimcilik üzerindeki etkileri üzerine çok düşündüm. japonlar, çok girişimci ve veri yenişimci (inovatif). ama uzun zamandan beri japonlar yeni girişimci üretmiyor. soru şu: neden? bunun sebeinin, japon kültürünün konformist olması olduğunu düşünüyorum. uyumluluk, bireyselliğin önüne geçiyor. grubun düşüncesini bireyin önüne koyuyorlar. ayrıca bir atasözü diyor ki. başarısızlık, hayatın sonunu belirler.

ark: out of box acting. kutunun dışında hareket etmek.

girişimci nedir?
dünyayı değiştirmek isteyen insanın akıl durumu. guy kawasaki.
entrepreneur kelimesi fransızca kökenli bir kelime ve bunun başka bir yakın anlamlı karşılığı yok ingilizcede.

kitap 5 kısımdan oluşuyor:
- causation
articulation
activation
prolefeeration
obligation
---
causation:

en önemli başlama sebebi, dünyayı değiştirmek isteğidir.
eğer para kazanmak için bu işi yaparsanız, yanlış insanları bulursunuz.
her işten bir anlam çıkarmanız gerekir.

öncelikle, çözülmesi gereken bir sorun bulun. sürekli olarak böyle sorunlarla karşılaşıyorsunuzdur. büyük sorunlar, büyük fırsatlar sunar.

bir motto yaratın. misyon cümleleri değil. motto, birkaç kelimeyle, şirketinizin neden var olduğunu analtır. birkaç örnek:
- fedex: "zihin huzuru"
motto, şirket çalışanları içindir.

fedexle ilgili ilginç bir hikaye:
fedexin ilk iş fikri, ... yale üniversitesinde ortaya çıktı. paketler, geceleyin oradan oraya gidiyorlar ve hedeflerine ulaşıyorlar. yaledeki hocası, öğrenciye bu iş planı için C- verdi. fred yine di iş fikriin gerçekleştirmeye kararlıydı. fakat çok fazla sermaye gerekiyordu. milyonlarca dolarlık, depolar, kamyonlar vs. gerekiyordu. toplayabileceği fonun, şirkete yetmeyeceğini biliyordu. fakat eğer paket taşıma kapasitesinin büyümesini takip ederse, yeterince para toplayabileceğini düşünüyordu. new yorkta yatırımcıları, risk sermayedarlarını dolaştı. sonra cfo'yu aradı. ne kadar nakitimiz var diye sordu: 40 K dolar dedi. bu şirketin günlük nakit ihtiyacından azdı. o parayı bana yolla ve las vegasa gidiyorum dedi. city corp şirketinde bir tanıdığından 100 m dolar topladı.
- walmart: "her zaman düşük fiyatlar"

get going. işi yürüt.
iş planıyla vakit kaybetme çok fazla. başla.
iş modeli üzerinde inovasyonu yapma. başarılı olan bir iş modelini al ve bunu kendine uyarla.

bir prototip üret.

hk. yaklaşık iki yıl önce, çok prestijli bir üniversite tarafından bir iş planı değerlendirme jürisine davet edildim. son final görüşmesinde jüri iş planına o kadar odaklandı ki, bir grup bilanço tablosu oluşturdu. bir adam dedi ki, eğer iş planı yoksa, şirket yoktur. çok şaşırdım. dedim ki onlara, ben 20 yıl önce işe başladığımda iş planım yoktu. bu tür yorumlar, insanları demotive ediyor. bizim yapmamız gereken insanları teşvik etmek. "get going" en önemli.

iş planı, bir takım çalışması olmalı. iş planını, çekirdek ekip olmadan oluşturmak da çok doğru değil aslında.

- weave a mat:
milestones, assumptions, tasks
kilometre taşları: yazılımı bitir, ürünü sevk et. bu tür şeyler. tanımlanması gereken önemli sınırlar.
varsayımlar: satış verimlilği, müşteri giriş oranı vs.
işler: kilometre taşlarına ulaşmak için gereken işler.

---
Articulation

şirketini konumlandırmayı düşünmek.
kia: ucuz. volva: güvenli. mercedes: lüks.
bunların hepsi rakiplerinden kendini farklı bir yere yerleştirmek.

konumlandırma, pazadaki diğer oyunculara göre olmalı.

müşterilerinizin ürününüzü nasıl algılamasını istiyorsunuz.

bir niş seçin. pazarda değer üreten özel bir kısım bulun ve orada bunu üreten tek kişi siz olun.
örneğin: ean: dokuya zarar vermeden biyopsi yapan tek alet.

sözel potansiyeli olan bir isim seçin. apple ve macintosh

teknik jargon kullanmayın, basit bir dil kulllanın.

ürününüzü tanımlarken, rakiplerinizin kullandığının tersi dil kullanın.

mesajları zincirleme ilet. tek bir mesaj verme.

akışa kendini bırak. pazarın geri kalanını yapmasına izin ver.

The Art of Pitching (para toplamak için sunum yapmak):

burası iş planına başlamad önceki iş.

ilk tavsiyesi: üürünü, en başta bir dakikada açıklayabilmelisiniz.

sanki küçük bir adamın sizi dinleyip size şunu sorduğunu düşünün: "eee ne olacak?"
mesela, bizim makinemiz daha hızlı. ee ne olacak. öyle hızlı ki, müşteriyi daha etkili çalışmasını sağlayacak. sadece özellikleri değil, faydaları vurgulayın.

dinleyicinizi bilin.

10/20/30 kuralını izleyin. 10dan fazla olmayacak slaytlar. 20 dakikayı aşmayacaksınız. 30 point üzeri fontlar olacak.

slaytları okumayın

fanteziyi katalize et. yani sahip olduğun şeyi anlatmakla kalma. potansiyel olarak yapacağın tüm şeyleri hayallerinde canlandır.

hk. neden küçük bir adam soruları soruyor. batı toplumlarında incilden kaynaklanan bir şey galiba bu.

te. romalı fatihler romaya girerken, kendilerine sürekli "tüm zaferler geçicidir" diyen bir köleleri bulunurmuş.

ilk şirketimde bu derslerden hiçbirini bilmiyorduk. pitching nasıldır bilmiyorduk. bankerlerin önünde teknik prezentasyon yapmıştım. john adında bir adam vardı. tamamen detaylı bir prezentasyonla, yazılımın nasıl çalıştığını anlatmıştım. john: "tom bir sorum var" dedi. yazılımınızın, 8 önceliği olduğunu söyledinz. öyleyse, en fazla 8 telefon görüşmesi yapabilir, öyle mi? dedim ki: "nw otoyolunda 8 şerit olması, sadece 8 tane araba girmesi analmına mı gelir?" bana dedi ki: "gişeler ne olacak?" orada tartışmayı kaybetmiştim.


iş planı yazma:

bunun en önemli değeri takım çalışması olmasındadır. tüm takım, büyük resmi görmeli.

yazma sürecinin kendisi, üretilen dokümandan daha değerlidir.
önce sunum yap, sonra planla.
yönetici özetine odaklan. sadece bir iki sayfada, neden birisinin senin şirketine yatırım yapması gerektiğine odaklan.


ikinci şirketimle ilgili bir hikaye anlatayım: 4 yıllık iş tecrübemiz vardı. ilk şirketin ürününü, mikro bilgisayarlarla yapacaktık, miniler yerine. çok daha kolay olacaktı iş. her mümkün müşteri ve uygulamaya konuşamayacağımızı biliyorduk. 4 alana odaklandık: finansal hizmetler sunan şirketler, ulaşım sektörü (özellikle yük taşımacılığı yapanlar: fedex, dhl vs.), utilities (elektrik, su vs.), fabrikalar

4 satış ekibi oluşturdum. her birine bu alanlardan birini verdim. satışlar, planlananın ötesine geçmişti. bir çağrı aldım. mervent mağazaları tarafından bir talep geldi. bizim ürünümüzle çok ilgileniyordu ve bir satışçı göndermemizi istedi. ben de yok dedim. bu adamı kızdırdı, neden diye sordu. dedim ki: benim babam mağazacıydı, bu işin ne kadar zor olduğunu biliyorum. bu pazar bizim odak noktamız değil. 4 tane satıcımız var hepsi yıl boyunca dolu dedim.

adam aramaya devam etti. dr. emerson satışçılarınıza ihtiyacım yok. sadece ürününüzü bize sunan birini gönderin. 19 yaşında bir kız vardı. kirstenı çağrdım. müşterilere, ürünlerimizi şirkette ve fuarlarda sunum yapmak üzere alınmıştı. kirsten, hazırlan bu adamlara ürünü göstermeye portlanda git dedim. öğleden sonra, 250 K dolarlık bir siparişle geldi. bu teklife hayır demek çok zordu. birkaç gün içinde kurulumu yaptık ve işletmeye aldık. uygulama basitti ve jerry (teknisyen) iyi çalışmıştı. birkaç gün sonra, mağaza 50 insan operatörü işten çıkardı ve bizim makinemizi devreye aldı. bir gün sonra gazetede manşet: robotlar 50 kişiyi işinden etti.
tüm parakendeci mağazalar beni aramaya başladı. ve yepyeni bir dikey pazarımız oluştu.

---
Activation

bootstrapping:
ingilizcede sokak kelimesi. botlarını giymek gibi bir anlamı var. asgari kaynaklarla işe başlamak anlamına geliyor.

çok tutumlu olmalısınız. hem ikinci hem üçüncü şirketimde, bina bulduk. fakat para ödemedik. hisse verdik.

nakit akışı karlılıktan daha önemlidir. karlılığı sonra elde edebilirsin.

alttan yukarı doğru öngörü inşa etmelisiniz.

önce ürünleri sevk et, sonra test et.

harry'nin anlattığı hikayelerden biri şuydu maxle ilgili. ilk yaptıkları sds makinelerinden birinin çok problemi vardı. hem donanımda hem yazılımda. max, çalışanlarla birtoplantı yaptı. fabrikada masanın üzerine çıktı ve tüm sorunları tahtaya yazdı. ve arkasını döndü ve dedi ki: bu sorunlarla ilgili ne yapacağız. arkadan bir ses şunu dedi: "sevk et max, onları sahada düzeltiriz." intel de bunu yaptı.

ispatlanmış takımları unut. takımlar, motive olmalı, azimli olmalı ama kendilerini bu şirkette ispatlamalılar, daha öcneik şirketlerinde değil.

fonksiyona odaklan, paketin güzelliğini sonra düşünürsün.

doğrudan git, en azından en başta. başkasının senin yerine müşteriye gitmesine izin verme. doğrudan sen temas kur, çünkü doğrudan geri besleme toplamaya ihtiyacın var. ileride araya adamlar koyabilirsin. ama en başta iyi tanımalısın.

soru: b2c modelini web siteleri hariç doğrudan yapmak mümkün olmaz. öbür türlü, dağıtıcılar yoluyla satmak zorundasın.

müşteriler iyi alışıncaya kadar, birçok sorun olabilir. örneğin, bizim müşterilerimiz her bir makine için ayrı istatistikler topluyor sonra kendileri birleştiriyorlardı. biz ikinci versiyonumuzda, bunları kendimiz makinede yapmaya başladık. bunu yapabilmemiz için, nakit akışının bize doğru akması gerekiyordu.

gereğinden az adam tut ve dışarıya yaptır işleri.

iyi bir yönetim kurulu kur. mümkünse, melek yatırımcılar ve başarılı girimciler olsun.
---
İşe Alımlar:

zayıflıkların üzerine odaklanma, güçlü yönlere odaklan.
hasta insanları al. macintoshun üreticileri ürünlerine karşı acayip inanıyorlardı.

stanford shoping center test: bu kişiyi gördüğünde, anında o kişiye bağlanıyor musun?

---
sermaye toplama sanatı:

ancak yeterince iş yapabileceksen, sana yatırım yaparlar.
yatırımcılara tanıtımla yaklaş.

due diligence package:
özgeçmişler. sahip olduğun yetenekler, başarılar. pazar araştırması, teknik tanımlamalar, önemli tüm dokümanları hazırda tut. ilk görüşmeyi yapmadan önce bunlar bulunsun.
sorabilecek sorulara önceden hazırlıklı ol.

her şeyi açıkla.
ilginç bir nokta. infobotı ben icat ettim. fakat yıllar önce bir anlaşma imzalamıştım. icat ettiğim her şey, çalıştığım şirketin mülküdür diyordu. şirketi bırakmaya karar verip kendim şirket kurmaya karar verdim. yeni yatırımcılarıma bu durumu açıkladım. ip yüzünden, eski şirketimin bu ürünle ilgili talepte buulnabileceğini söyledim. 3.8 m dolarlık ilk yatırım konusunda anlaştık.
sonra avukatlarından büüyük bir anlaşma dokümanı geldi. bana diyordu ki: başka hiçbir şirketin bu ürünü sahiplik idida etmeyeceğini imzalamamı istiyorlardı. bunun olamayacağını söyledim. yatırımcının avukatı bunu kabul etmedi. patrona sorun dedim. adam sordu ve bu maddeyi kaldırdılar.

düşmanlarını kabul et veya yarat. bizim durumuzuda insan operatörler, rekabetti. başka bir şirket olması şart değil mutlaka.

tuzak sorulara düşme. bir iş fikri yarışmasında sunumcu benim soru sormama izin vermiyordu. bir jüri üyesi, sordu: nneden sana yatırım yapayım? buna şunu demeliydi: çünkü biz para kazanacağız ve sana da kazandıracağız diyerek başlamalıydı...

---
proliferation (büyütme)

partnerlik:

marka oluşturma:

campbell's çorbaları. 1890lı yıllarda işe başladılar. hazır çorba üretiyorlardı. 100 yılın üstünde geçti, ama hala en büyük hazır çorba üreticisi onlar. rekabet avantajı, bugün markalarını tanıyor olman.

bulaşıcılık oluşturun. macintosh bunun bir örneği.

ürün kullanım engelini hafifletin. bizim infobot ürünümüzü 30 günlük deneme süresiyle bedava kullanabiliyorlardı. bu sırada eğer ürünü geri iade etmezlerse, ödeme yapıyorlardı.

misyonerleri işe alın. ürünüzüe bayılan çalışanlarınız ve müşterileriniz olsun.

pazar etkileyicilerini bulun. fedex bizim için böyleydi. ilk müşterilerimizden biriydi. şirketin dayandığı rekabet üstünlüğü, müşteri hizmetindeki kaliteydi. çok büyük etkisi oldu.

organizasyondaki alt seviyedeki insanlarla görüşün. bunlar sizin ürünüzü kullanan insanlardır.

reddedilmekten öğrenin. neden reddettiler.

---
Obligation (zorunluluk)

iyi iş yapanlar, karşılığında iyilik yaparlar.
bir müzik grubunun kendi dinleyicilerini alkışlaması.

Yazının Devamı...

Salı, Haziran 02, 2009

Teknoloji Girisimcileri icin Dersler - Naeem Zafar Seminer Notlari

Naeem Zafar'in ikinci semineri. İlk seminer, Türkiye'de Silikon Vadisi gibi yenilikçi ve girişimci bir kültürün nasıl oluşturulabileceğine yönelik fikirler içeriyordu. İkinci seminerdeyse,Naeem Zafar teknoloji girişimcilerine, kendi deneyimlerini anlatıyor. Zafar, kendisi de bir düzine başarılı şirket kurmuş, bu arada pek çok başarısızlıklar da yaşamış, toplam 70 milyon dolarlık fon toplamış, Silikon Vadisinden bir girişimci olduğundan, anlattığı fikirler, doğrudan kendi deneyimlerine ve gözlemlerine dayanıyor. Ben çok yararlandım, girişimci kişilere bu notları okumalarını tavsiye ederim.


www.startup-advisor.com

girişimciliğin tanımı:
kontrol etmediğiniz kaynaklarla iş fırsatlarını takip etmek
henüz bu paranız olmasa da, iş fırsatını ararsınız.
bu yüzden çok yaratıcı olmanız gerekir.

tipik bir organizasyon nasıldır?
hissedarlar üsttedir. parayı verirler. hissedarlar, yönetim kurulunu seçerler. yönetim kurulu 3-7 kişiden oluşur. bunların görevi firmayı idare etmek değil. ceo bulmak ve politikayı belirlemek.

türkiyede hissesi olan herkes yönetim kurulunda olmak ister. 15 (veya 50) sene önce amerika da böyleydi.

problem şu ki, eğer firmayı siz kurarsanız, hem hissedar olursunuz, hem de ceo. fakat bazen ceo'nun değiştirilmesi gerekir. ama girişimciler için bu büyük bir ego çatışmasına sebep olur.


insanların çokça sordukları sorulardan ibri de: şirket kurmak ne kadar sürer?

durumdan duruma değişir:
2-6 ay arası, ev ödevinizi yapmak
2-8 ya, bootstrap
1-12 ay ürün geliştirme
2-12 ay: pazara açılma.
dolayısıyla 6mo-3 yıl arası sürer, para kazanmaya başlamak.

firma kurmaya başlamadn önce, kafanızda netleştirin: bu iş mantıklı mı?

bu yüzden, bu kararı çok dikkatli ve iyi düşünerek almalısınız. hayatınızın önemli bir kısmını bunun için feda etmeniz gerekir.

7 önemli soru:

1. gerçekten girişimci misiniz?

çoğu doktoralı bir şirket kurarlar. fakat önemli olan şey, ortada ticari bir problem var mı?

kim alcacak? nasıl alacak? bu tip soruları, başlamadan önce netleştirmelisiniz.

nasıl para kazancaksınız? ölçeklenebilir mi? ölçeklenebilirlik nedir? saç kesiyorsanız, bu ölçeklenebilir değil. youtube/facebook ise çok ölçeklenebilir. bir tane sunucunuz var, onbinlerce kişiye hizmet edersiniz.

doğru zaman mı?

her sorunun üzerinden geçelim.

1. why start?

herkes girişimci olmak zorunda değil. birçok kişi, iyi bir firmada çalışmakla mutlu olur. bu herkes için uygun değil.

girişimciler, hırslı, heyecanlı, azimli, fırsat kovalayan, riske açık, iştahlı insanlardıdr. mutlaka bir şeyleri başarmak için gayret etmek isterler.

şu an bile 10 m dolarım olsa da, farklı şekilde giyinip, yemek yemiyorum. ne yapayım parayı? önemli olan, benim etkileşimlerim, kimlere ne hizmet sunabildiğim.

en önemli özellik: kuralları siz yaparsınız. 2 aylık tatil yapın. veya hiç tatil yapmayın. akşam başlayın, sabah bitirin. kuralları siz tanımlarsınız.

resilient (dayanıklı olmalı). çünkü herkes sizi demotive eder. bu çok aptalca bir fikir. nasıl yapacaksın? bütün bu insanlara karşı her gün mücadele etmelisiniz.

herkes buna hazır değildir.

strong conviction olmalı. yani açık olmalısınız, ama fikirlerinize karşı sağlam bir inancınız olmalı. her gelen rüzgarla yönünüz değişmemeli.

efsaneler:
insanlar girişimcilerin, büyük risk adamları olduğunu düşünürler. girişimciler, bir mindsetle ilgili. büyük risk istemezsiniz. bill gates'in çalışması lazım değil, ama yine de çalışıyor.

fikrimi olabildiğince gizli tutmalıyım. size şunu söyleyeyim: sahip olduğunuz fikir, muhtemelen kötüdür. ben şu ana değin, hiçbir ürün görmedim ki, ortaya çıktığında harika olsun. fikirler, ancak insanlardan geri besleme aldıkça, kullanıma başladıkça iyileşir. bu geri beslemeyi nasıl alacaksınız, kimseye anlatmazsanız. zaten eğer fikrinizi birine söylediğinde o kişi, onu hemen taklit edebiliyorsa, o zaman bu kötü bir fikirdir. önemli olan icraat. kimse, sizin fikrinizi çalabilecek kadar zamanı yoktur. tabi ki, rakibinize tüm bilgilerinizi anlatmayın. ama ne yapacaksınız, neden yapacaksınız, hangi sorunu çözeceksiniz, bunu anlatın. ama nasıl yapacaksanız, bunu anlatmanıza gerek yok.

fikrinizi, tek satırda ifade etmeye hazır olmalısınız. ben internet güvenliğinde, transaction işlemede çalışıyorum. "doğal ürünlerden, cilt bakım ürünleri elde etmede çalışıyorum." fakat şu yanlış: "ben yazılımcıyım" bunlar size anlamlı bir yanıt vermez.

fikrinizi gizli tutmayın, olabildiğince çok insana söyleyin ki, yararlı geri besleme toplayın.

bir prototip üzerinde çalışın. bunun için şirketi beklemeyin. prototipten sonra hata şirketi kurun.

yatırımcılar, sizi batırmak için vardırlar. size önerecekleri şeylerin çoğu sizi yanlış yöne götürür. yatırımcıların tek amacı para kazanmaktır, ???

2. bir fırsat bulmak

karşılanmayan bir ihtiyaç var mı?

bu en önemli adım.

insanların gerçekten karşılanmayan bir ihtiyacı olduğunu nasıl anlarsınız?

gidip bir kişiye bak bunu yaptım, işinize yarar mı? buna kimse düzgün yanıt veremez. çözüm yerine, insanlara problemleri sorun. sorun ne? bu sorun neden var? bunun çözümlerini nasıl denediniz? neden çalışmadılar? kimden yardım aldınız?

ne yaptığınızı değil, onların sorunlarını sorun.

müşteri keşfi:
- en az 10-20 kişiyle görüşün, işe başlamadan önce. eğer internet ürünüyse, 100-200 kişiyle anket yapın.
- fakat şöyle dğeil: eczacılıktaki tedarik zincirini şu şekilde iyileştireceğiz demeyin. bunun yerine, muhataplarınızın sorunlarıyla başlayın. bir adam vardı, wall street yatırımcıları için bir yazılım üretiyordu. onlara sorular sordu, ama tatmin olmadı. 2-3 ay onların yanında durdu, ne yaptıklarını izledi. ekranlarında ne vardı. kafalarını kaşırken, ekranlarında ne vardı? bu şekilde, yazılımın nasıl inşa edilmesi gerektiğini çok daha iyi anladı.

müşteriye sorarsanız, size açıklayamaz. onları gözlemleyin.

ikinci mesele, pazar yeterince büyük mü? neden? neden küçük market yetersiz? küçük pazar varsa, o zaman, uzaktaki bir hedefe çok iyi nişan almanız gerekir. küçük bir hata, hedefi kaçırmanızı sağlar. ama eğer hedef büyükse, hata da yapsanız, yine de hedefi tutturursunuz.

vc'ler şuna bakar:
- pazar büyük mü? pazar büyükse, nasıl buradan yararlanacağınıza bakarlar.
- ikincisi, ekibiniz nasıl?
- en az baktıkları: firiniz nasıl? bu önemli değil. çünkü fikir sürekli değişir.

cep telefonları yılda 1 milyar satıılır. büyük pazar. uydu telefonları küçük bir pazar.

pazar araştırması: nasıl yapcaksınız? paranız yok. büyük firma olsanız, bir araştırma kurumunu kiralardınız. buna gücünüz yetmez.
kendiniz insanlarla konuşmalısınız. gerekirse, grup oturumları yapın. alışveriş merkezlerinde, insanlara ulaşın. internetten anket düzenleyin.

sec.gov sitesine girin. buradan www.edgar.com sitesinin linki bulunr. bütün kamuya açık şirketler, mevsim raporlarını buraya bildirmeli. buradan erişebilirsiniz. bütün büyük şirketler bir zamanlar küçük şirketlerdi. bu pazarla ilgili bilgi almak için, çok iyi bir kaynak. bütün pazar araştırmalarını burada yayınlamak zorundalar, bedava olarak.

kim benim ürünümü satın alacak? hangi pazar segmentine hitap ediyorum. ama bu yeterli değil. çoğu zaman girişimciller ,herkesin sizin ürününüzü kullanacağını düşünür. belki öyle, ama siz yine de size daha fazla ihtiyaç duyan insanları bulun ve onlara odaklanın. belki herkes kullanabilir, ama sadece bekar yaşlı kadınlar sizin ürününüz için en uygun kullanıcılardır.
bunu bulunca durmayın. sizin birinci müşteriniz kim olacak? kafasını ateşe atacak? kafasını ateşe atacak adam, sizin yeterince büyük olmanızla, yeterli teknik desteğe sahip olmanızla ilgilenmeyen kişidir. elinizdeki kaynak çok az. olabildiğince tasarruflu davranın. sadece 3-4 müşteriniz olabilir, saçlarını sizin için yakmaya hazır. bütün kaynaklarınızı bu tek müşteriyi mutlu etmek için harcayın.

nereden biliyorum? bu yüzden çok para kaybettim. ilk firmam, simülasyon donanımıyla ilgiliydi. çok büyük bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorduk. bir chipin emülasyonunu yapan bir cihazdı. ilk 3 müşterimiz, ibm, watson gibi büyük firmalardı. ama pek geribilgi vermediler. ... firma, bizim doğru ürünü üretmemize çok ihtiyaçları vardı. bizi sürekli teşvik ettiler ve yönlendirdiler. sonra kendi chiplerini üretince, herkese bizim firmamızı anlattılar.

3. ürününüzü kimler alacak?

japonyada bizim switçlerimizi alan insanların beklediklerimizden çok farklı olduğunu bulduk. bu adamların bütçelerini bulduk. 5000 dolarlık bir bütçeleri vardı, orta seviye operasyon yöneticileriydi. bu insanların nasıl, neye göre, hangi bütçeyle aldıklarını bulduk. ve ona göre her şeyi ayarladık. yaş, cins, ünvan, gelir seviyesi, alışkanlıklar, karar alım süreci. bunları önceden öğrenmelisiniz.

müşteri keşfi: bu sırada müşterinizin personasını tanımlarsınız.

akıllı bir girişimci, her zaman laptopunu taşır. birçok girişimcinin benim yanıma, hiçbir laptop veya defter olmadan geldiklerini gördüm. hatta bazıları, benden kalemimi bile istediler.

ben bazen önemli bir görüşmede, tuvalete giderim, sadece öğrendikelrimi not edebilmek için.

mark zuckenberg, gacebook kurucusu. 2.5 büyüklükte fontla sürekli olarak, yanında taşıdığı laptopta fikirlerini kaydeder.

ürün broşürü oluşturun. broşür, sizin ürününüz ne kadar güzel görünürse, o kadar iyidir. bir anlamda damattır. broşür ürettiğinizde, kimse budan heyecanlanmazsa, neden ürün geliştireceksiniz?

en iyi girişimciler, bana gelenlerin arasında, kilit kelimeleri google adwords ile test ettiler. insanların hangi kelimelere karşı tepki verdiklerini bulmak için. bu ilk etapta yapmanız gereken pazar araştırmalarından biri.

ilk şirketlerimden birinde 1 ay çalıştık, 4 mühendis. mantık simülasyon motoruydu. sonra müşteriye götürdük. bu çok güzel, ama timing nerede dedi. gerçek dünyada, timing olmadan kimse, simülasyonları çalıştırmıyordu. biz bunu geliştirmeden önce, müşterilerle görüşmemiştik.

ikinci yıl, gittik timing ile birlikte. adam baktı. bu kutu çok küçük. bizim çiplerimiz çok büyüdü. 3 yılımı ve 4 milyon dolarımı bu hatadan dolayı kaybettim.

4. pozisyonlama.

ürününüzün konumlanmasıyla ilgili net olmalısınız. konum nedir? siz ne yapıyorsunuz. insanlar ürününüzü, beyinlerindeki belirli bir bölümde hazırlarlar. eğer siz ürününüzü belirli bir kutuya yerleştirmezseniz, nereden hatırlayacaklar?

en güvenli araba nedir? volvo. ama aslında volvo, dünyanın 5. güvenli arabasıdır. ama herkes volvoyu güvenli olarak hatırlar.

en iyi baklava hacıoğludur, ama herkes güllüoğlu olarak bilir.

konumlama:

insanlar, ancak çok belirgin ve net bir kavram söylerseniz hatırlar:

kötü: "websitesi güvenliği" kimse hatırlamaz
"bankaların online işlemlerindeki güvenlik" derseniz hatırlarlar.

hatırlanabilir olmalı. sonra bunu kişiselleştirin.

"ortalama test puanını artırmak" kişisel değil. "oğulunuzun okumasını sağlamak" kişiseldir. bu insanların hatırlamasını kolaylaştırır.

bunlar şirketi kurmadan önce yapmanız gereken şeyler.

---
value position

facebook ve mspace arasındaki fark. facebooktaki herkes gerçek insanlardı. myspace anonimdi. .edu email adresleri olması gerekiyordu. bu farklılaştırıcığı konumlandırmaydı. şu an en büyük sosyal ağ oldu.

myspace müzik paylaşımı için harika. bu da onların farklılaştırıcı konumlanması.

---
5. iş modelini tanımlama

insanlara bunu sorduğumda karıştırıyorlar.

aslında basit: nasıl para kazınyorsunuz?

hangi kanallarla satıyorsunuz?
kim parayı ödüyor?
kar oranlarınız nedir?

çok basit bir şema:
müşteriden 9 dolar alıyorsunuz
müşteriyi kazanmak için 3 dolar ödüyorsunuz google reklamına
işlem için iki dolar ödüyorsunuz.

bu netliğe ihtiyacınız var. bu yoksa, işe başlamayın. çoğu girişimci bu olmadan işe başlıyor.

6. neden siz? takım

sizi özel yapan ne?

4 yeni mezun olabilirsiniz ve ebay'i yeniden tasarlayabilirsiniz. ama sizi ebayi daha iyi yapmanızı sağlayan şey ne? sektörü bilgisi mi? teknik bilgi mi?

bazen bilginiz olmayabilir, fikriniz olmayabilir. o zaman o alanda bilgisi olan insanlarla ekibinizi desteklemelisiniz.

ferguson, teknoloji geliştirmeyi bilmiyordu. başka bir teknoloji uzmanı buldu, bir ekip oldular. bir mit hocasını danışman olarak buldular.

her şeyden çok bu konuda sorun yaşadım.

iyi görünen bir insandan çabuk etkileniyorum. veya iyi özgeçmişi olan bir insandan. bu benim hatam. bu yüzden artık karımla beraber görüşmeleri yapıyorum.

tamamlayıcı becerileri olan insanlar olmalı. bu konuda sorunluyum. çoğu firma, takım kimyas sorunundan dolayı patlıyor.

karşılıklı derin saygı olması şart.

tek başına girişimcilerle çalışmayı reddediyorum. bunun iki sebebi olabileceğinden dolayı:
1. ya vizyonunuz çok kötüdür ki, kimseyi etkileyemeyememişsinizdir.
2. çok kontrol manyağısınızdır. kimseyle çalışmak istemezsiniz.

böylelerine, bir takım bul,sonra bana gel diyorum.

türkiyede bu sorunu çok görürsünüz. herkes kendi başına sahip ve zengin olmak ister.

7. why now (neden şimdi?)

yatırımcılarınız bunu soracaktır. siz de kendinize sormalısınız. ne değşitirecek şimdi yapmak?

belki başkaları bunu denemiş fakat çalışmamış olabilir. yeni bir düzenleme mi var? teknoloji mi yeni? fiyatlar mı düştü? pazar erişim oranı mı yükseldi?

ama nelerin değiştiğini anlamanız lazım. eğer siz bunu açıklayamıyorsanız, belki önemli bir şeyi ihmal ediyorsunuzdur.

özet:

çok sayıda fikriniz olacak. bunları bu filtrelerden geçirmelisiniz. ancak bu filtereleri geçen fikirler, icra etmeye değecek kadar iyidir. çoğu fikir bunları geçemeyecektir.

---
pazara ikinci giren olmak kötü bir şey değil. ilk giren, pazardaki sorunları ortaya çıkarmak için bir nişan mermisi gibidir.

sonraki büyük şeyi bulmaya çalışmak, girişimcileri harekete geçmekten alıkoyuyor.

internette ortaya çıkan pek çok fırsatla ilgili kimsenin bir fikri yok. nasıl olacak? bilemezsiniz.
---
ben: bir kişi kendi başına iş yapmaya yeterli kabiliyeti varsa, neden bir takım halinde iş kurması kritik bir şart olsun?

işin ne kadar zor olduğunu yeterince öngöremezsiniz. eğer bilseydiniz, bu işe girişmezdiniz. insanlar birbirlerinin arkalarını kollarlar. çok fazla iş var, birisi size destek olmalı.
---
kültürü nasıl değişirebiliriz?
hemen kendi çevrenden başlayarak. hemen onlara kendi fikirlerini anlat. onlar başkalarına aktarırlar.

dünyadaki tüm hareketler, bir tane sohbetten başlar.

---
x: bence kültür farklılıklar bazen birbirine uymaz. türkiyede insanların %50si patron olmak ister. benim en iyi çalışanlarım, dışarıya kendi işlerini kurmaya giden adamlar. ben onlara yardım ettim. başarısız oldular. sonra yeniden bende çalışmaya başladılar. en iyi adamlarım onlar.

doğru diyorsunuz. ben pakistana gittiğimde, belirli byaşın üstündeki tüm insanlar, karamsardır. bu kara koşulları değiştiremeyeceklerini düşünüyorlar. yeni kuşaklar ancak bunu başarabilir.

Yazının Devamı...

Turkiyede Silikon Vadisi Nasil Olusturulur? - Naeem Zafar Seminer Notlari

Uzun zamandır mesaj yayınlayamadım. Fakat bugün girişimcilik ve inovasyonla ilgili harika bir seminere katıldım, tüm seminerin notunu tuttum. Seminerin yerini tutmasa da, yine de ilgilenenlere yararlı olacağını düşünüyorum.

Silikon Vadisinde bir düzine kadar şirket kurmuş, toplam 70 Milyon doların üzerinde fon kaldırmış (raise fund?) olan Pakistan kökenli Naeem Zafar tecrübelerini aktardı.

Yeni bir teknoloji girişiminde bulunmayı düşünenler veya Türkiye'de yenilikçi/inovatif bir iş kültürü oluşması için çalışmak isteyenlere aşağıdaki seminer notlarını okumalarını tavsiye ederim. (Notları ham haliyle yayınlıyorum)

türkiyenin teknoloji sektöründe çok büyük potansiyeli var.

silikon vadisi, stanford üniversitesi etrafında oluşmuş. yahoo, apple, google, intel ve daha çok sayıda büyük firma burada gelişti.

neden burada bu kadar çok inovasyon oluşuyor?

neden burada böyle olduğunu anlarsak, siz burada da bunu yapabilirsiniz. austin, boston ve banagaloreda da inovasyon var, ama bu seviyede değil

vadinin tarihi hep böyle değildi. 60lı yıllarda tamamen meyve bahçeleri vardı. 70lerde intel kuruldu. yarıiletkenler sektörü büyüdü. 80lerde her şey kişisel bilgisayardı. 90larda internet fırladı.



her on ylılda bir vadi yeniden kendini keşfediyor.

silikon vadisinde her şey sürekli gelişir. her cafede 4-5 kişi buluşmuş ve sürekli yenilik üretirler. biz dünyayı değiştireceğimiz hissiyle yaşıyoruz. bu his, yenilikçilik oluşturuyor.

iki konuyu konuşmak istiyoruz: birinci konu, vadi neden böyle oldu. ikinci konu, inovasyon nasıl oluşuyor?

buluş eşit değildir yenilik (inovasyon). buluşları inovasyona çevirmek çok çaba gerektirir. fikirlerin ürünleştirilmesi erekir. fikirleri üretmek kolay. ürünleştirmek zor.

inovasyon neden dünyanın her yerinde oluşmuyor? burada yeterince yenilikçi düşünen insanlar yok mu? neden hep silikon vadisinden çıkıyor?

5 temel sebep, inovasyonun yetişmesi için. eğer bunlardan üçü olursa, işiniz zor. hepsine ihtiyaç var. vadide hepsi var.

1. sebep: attitude of collaboration.
bu çok garip. vadide, birbirimize nasılsın, haa nasıl diye sormayız. sorumuz: merhaba, işin nedir? bu ülkedeyse, bunu sorsan, insanlar şaşırır. it'deyim dersin. tamam ama ne yapıyorsun. yazılım. tamam peki ne yapıyorsun? çoğu insan, kibarrlığından dolayı devam ettirmez. bu sizin posterinizdir. yeni girişmde çalışıyorum, doktorlara yarıdm etmek ve mobil yazılımlar geliştirmek için. bu anlamlı bir cevap.

eğer böyle derseniz, belki sizin arkadaşınızın bununla ilgili bir arkadaşı vardır.

silikon vadisinde, hiç tanışmayan insanların konuşmaları bile bunun üzerine olur. şu konuda bilgniiz var mı diye sorarlar. evet gel burada konuşalım der öbür adam. bu başka toplumlarda yok.

toplulukların içinde paylaşmak kolaydır. fakat islami dünyada, güven ne yazık ki çok uzun sürüyor. güven kültürü nasıl oluşturabiliriz.

vadide, çok geniş bir danışman ve mentor havuzu var. tecrübeli insanlar bilgilerini başkalarına vermek istiyorlar.

yüzlerce ilgi grubu her gece buluşur vadide. bedava veya 5-10 dolara. buralarda kablosuz teknolojileri, tıbbi teknolojiler vs. tartışırız. buna yönelik organizasyonlar düzenlnir. benim gözdem: tii. ilk on kişiden biriydim. şimdi 50 bin üstünde. ne yazık ki, türkiyede hiç şube yok. hepsi insanların girişmcilerin işbirliği içn.

neden böyle bir şeyi oluşturamıyoruz onu düşünmeliyiz.

2. sebep alignment of cncentives.

tipik senaryo. bir şirket başlat. patron maaşını düşünmez. patronlar, nasıl tasarruf yapmayı düşünürler, para kazanmayı düşünürler. çalışanlarla olabildiğince çok hisselerini kaybederlerse, bu her şeyi değiştiriyor. googleda binlerce insan bir gecede milyoner oldu. sekreterler bile. herkesin uyumluluk için yeterince teşvik güdüsü var.

güdüleri uyumlu hale getirmek, çok yüksek güç oluşturur.

3. sebep. intellectual property.

çinde bunu anlamaları çok zor. biri bir şeyicat ederse, herkes bunu kullanmalı derler. çünkü biz senin eğitimin için vergiler ödedik. fakat şöyle düşünün, eğer benim evime geldiğinizde, hoşuna giden bir şeyi alırsanız, bir daha sizinle bir şey paylaşır mıyım? hayır. aynı şey ip için de geçerli. bir buluştan yararlanabiliyor olmanız, toplum için yararlıdır, çünkü siz bana bu konuda tekel hakkı verirseniz, o zaman ben de size bunu nasıl yaptığımı anlatırım. aksi taktirde, herkes bilgiyi kendine saklar. paylaşırsanız, siz de başkaları da bunun üzerine yeni şeyler keşfeder.

neden ilaç firmaları, göğüs kanseri için ilaçl geliştirmeye milyarlarca dolar harcıyorlar. sonunda bunun parasını kazanamayacaklarsa, neden yatırım yapsınlar?

bu çok öneli bir parça, yenilikçi kültür için.

4. sebep kritik kütle. critical mass

vadide, büyük çaplı çok sayıda üniversite var. cumartesi gecesi bir parti görürseniz, iki mühendis, bir avukat ve bir doktor buluşurlar ve hemen yeni birfirma kurarlar.

istanbulun da bu kritik kütle potansiyeli var. bu kritik kütleyi nasıl birleştirebilirsiniz.

5. sebep. en gözde görüş.

vadide, biri başarısız olursa, daha önemli bir girişimci ve çalışan olur. biz herkesin akıllı olduğuna inanırız. siz başarısız olmuşsanız, o zaman sizi işe almak için büyük bir güdüm vardır, çünkü önemli dersler almışsınızdır.

dolayısyıla, eğer başarısız olursanız, zaten zengin olmuşsunuzdur. eğer başarısız olursanız, yine zengin olabilirsiniz. hiçbir kötüye gidiş yok.

çok sayıda firma kurdum. 5 tanesi başarısızdı. ama her biri benim için çok büyük bir öğrenme fırsatıydı.

bu 5 sebep, çok önemli şeyler, kültür oluşturmak için.

bunları nasıl buraya getirebileceğimizi araştırmamız lazım.

---
türkiyede kültürü nasıl oluşturabileceğiniz. amerika da 40 sene önce böyleydi. bunu aşmak için, tarıtşmanız lazım. değişikliği oluşturmak için azim gösterin.

değişim zihininizin içinde.

---
finansal kaynaklara asihp olmak şart değil mi?

bu çok önemli, ama şarmutlak zorunlu değil. bir sürü insan, kaynakları olmadan başarılı girişimler kurdu. kendi paranız olmasa bile, başkalarını ikna edebilirsiniz.

ben mesela, param yokken, bir bina kiraladım, karşılığından, adamın geceleyin ofisinin bekçiliğini yaptım. bu resourcefullness.

neden burada girişim sermayesi yok. çünkü burada henüz fırsat göremiyorlar. israilde 15 yıl önce yoktular. hindistanda 7 yıl önce yoktular.

her şey çok zor demek kolay. ama aziliyseniz, başarırsınız.

---
inovasyon modelleri

buluşlar, büyük kurumlarlda girişimimci kurumlarda da oluşabilir.

paradoks: inovatif olmak için neye ihtiyacınız var: insanalları yaratıcı olmak için teşvikler oluşturun.

verimli bir şirket çalıştırmak için, inovatif olmak için gereken şeylerin zıttıdır. nasıl bunu aşacaksınız?

kültürel meseleler:
japon fabrikaları tahmin edilemeyen davranışları engeller. ama bu durum, yaratıcılığı enggeller. ne olacak?

ayrıca bazı yenilikleri pazarda yapmak çok iyidir. mesela software as a service. ama bunu şirket içinde yaparsanız ne olur? eğer başarısız olursa, belki sizi kovarlar. başarılı olursa ne olacak. belki bir maaş ödülü alırsınız. bu önemsiz. bu yüzden insanlar risk almazlar. çünkü büyük şirketlerde risk almanın bir faydası yoktur. bu yüzden insanlar sadece küçük yenilikler için risk alırlar.

sadece genel müdürler, için büyük risklerin ödülü yeterince büyüktür.

bu paradokslara benim çözüm önerim:
- inovasyon ortamlarını ya zaman, ya da coğrafi olarak birbirinden ayır.

fiziksel ayırma örnekleri:
- bell labs, ibm tj watson labs, apple-macintosh grubu

zamansal ayırma örnekleri:
- herkesin her şeyi yaptığı, hiyerşik fonksiyonel rollerin olmadığı birfirma. satışçılar bile, arge ile ilgili öneriler sunabilir. buna engel olmamalısınız.
iki yıl sonra yeni bir seviyeye gleirsiniz, artık üretim moduna geçersiniz. ne yaparsınız? ceo'yu kovarsınız. bu yeni gelen ceo, tamamen yönetim kademesini değiştirir. 2 yıl sonra yine yeni bir ceo gelir. aynı şey olur.
- hissedar olarak, yeni insanların gelmesinden memnunu olmalısınız. çünkü kültüün değişmesi için imkan tanır.
bir arkadaşım: rajih. çok başarılı bir genel müdürdü. iki yıl sonra kovuldu. sonraki iki yılın ardında 20 milyon dolarlık hisse payı aldı. çünkü yeni genel müdür, şirketi başarılı bir şekilde satmayı gerçekleştirdi.

apple: steve jobs, başka birileri, ancak 20 yıl sonra tekrar firmaya geri geldi.

bill gates bunun istisnası.

startup culture.
bunun yapısı, normal şirketlerden çok farklı.
grup tartışmaları, hiyerarşi yok. düşük engel yanlış soru sormaya karşı, herkes firmanın ortaığıdır.

why startups work sometimes.
bütün bu koşullarla birlikte, yine de başarılı olmanız gerçekten çok zor. ürününüze karşı çok büyük bir azimle bağlanmalısınız.

encouraging innovation

üniversite: işbirlikli bir ortam. hiyerarşi yok. başarısızlık cezası yok.
şirketler ise bunun tam tersi.

Örnek: Google

4 gün şirketin işine çalışırsınız. 1 gün tamamen serbest çalışırsınız. ne isterseniz yaparsınız. fakat insanların çoğu mühendis olduundan, bunlar yine google için yenilikçi ürünler geliştirirler.

bedava kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği, masaj, jimnastik, yıkama. insanlar sadece uyumak için evlere giderler. firmaya girmesi çok zor, ama sonrası çok güzel.

bu şey, aslında amerikan kültürünün özünde derinlerde var. kovboylara bakın: işbirliği kültürü vardır. altın nerede. ne yapmalı? konuşurlar. bu özellikler, amerikan kültürünün derinlerinde var.

aksiyon planı:
bunları düşünmenizi isterim:
- kendi kurumunuzda değişiklik yapmak için neler yapmalısınız.
- başarısız bir kişiyi bulun ve bunu öğrnek kişi olarak gösterin.
- hisselerinizi paylaşmaya hazır mısınız?
şu anda bir dönüm noktasındayız. girişimci olmak için bundan daha heyecanlı bir an yok:
açık kaynak yazılım, başkalarının bilgi varlıklarına erişmenizi sağlıyor.
software as a service. satın alıp, kurmak yerine, bir yazılımları artık internet üzerinden kullanabilirsiniz. bir şey almanıza gerek yok.
bunu ilk yapan salesforce.com firmasıydı.
10 yıl içinde girişimci olmak istiyorsanız: world of warcraft oynamayı öğrenin. ilerlemek için, sürekli yeni becerilere sahip insanlarla tanışmanız gerekir. ileride çalışma şekli böyle olacak. internet bunu gerektiriyor.

cloud computing: elektrik kullanmak için, yaptığınız tek şey, fişi prize takmak.

social network:

nerede yaşadığınızın önemi kalmadı. bu ülkedeki gibi, genç nüfus, teknolojye açıklık çok az yerde var. fakat bakış açınızı değiştermelisiniz.

özet olarak: inovasyon ekosistemi oluşturmak için:
1. sermayeye erişim gerekir.
iyi sermayeyei nasıl bulursunuz? banka parasını değil. bankalar kötü para verir. sizin risk sermayesine ihtiyacınız var.
2. avantajlı hukuk politikası.
çinde hisselerden kazanılan paradan vergiyi kaldırdılar. amerikada 15% vergi oranı. bunu yapmalarıyla,
amerikada bir şerket kurmak 20 dakikalık bir iş. bu kadar basit bir şey.
3. girişimcilik eğitimi
4. mentorluk.
mentorluk, bilgi sahibi insanlar, thayat tecrübesi insanlar. bunlar gençlerle paylaşırlar. benim için 2-3 mentorun bana verdiğinden daha fazla yararlı bir şey yok. genç insanlar, rehberlik isterler. fakat kime soracaklarını bilmezler. yaşlılar ise, bilirler fakat kime yardım edeceklerini bilmezler. bunu normal hale getirmek için bir yapı oluşturmak lazım.
altmış yaşlarındaki insanlar, gençlerden saygı ve sevgi beklerler. benim yaşımdaki insanlar, yirmililer tarafından görülmezler. biri benden mentorluk isterse, elimden geleni yaparım.


---
silikon vadisinde mentorluk ne boyuttadır?
çok sayıda kurum var: çinli işadamları, kadınlar, mit girişimciler forumu, inanılmaz sayıda çok forumlar var. buralara insanlar geliyorlar ve yardım istiyorlar.

bu işin içinde, hiç para yok. ayda bir veya iki kez buluşuyorsunuz. normal sorular soruyorsunuz. sorduğunuz sorular, şirket kurayım mı, kurmayayım mı, gibi sıradan sorular.
---

ankarada kalsaydınız yine şimdiki kadar başarılı olabilir miydiniz?

9. sınıftaki öğrencilere ders veriyordum. buradan para kazanıyordum. bir quiz programı düzenledim. her zaman para kazanmaya yönelik bir fırsat kovalıyordum.

herkesin bu konuda iştahı ve azmi olmuyor.

ali: türkiyede işbirliğine karşı olan direnç, en büyük engellerden biri.

---
yabancılara yönelik mentorluk programı var mı?

---
yazılımcılar için bilgi koruması, önemli değil. onlar için, icraat hızı esas korumayı sağlar.

---
inkubatör ve teknoloji parkları

amerikada inkübatörler çok tavsiye edilmiyor. girişimcilik için, darwinci evrim en iyi sistem. zombiler iyi değildir. eğer kaynakları zombiler tüketirse, sistem gelişmez. yetersizlerin ölmesine izin vermelisiniz.

bu yüzden avrupadaki gibi, süper devlet desteklerine pek destek vermiyorum.
--

üniversitelerde işbirliği kültürü:

şirketlerle üniversiteler arasında çok sayıda işbirliği var. motivasyon türkiyede biraz yanlış. vergi avantajından dolayı, şirketler buraya geliyor. yeni gelişen pazarlarda, hükümetlere çözüm olarak bakılıyor. fakat bu doğru değil. hükümetler girişimcilik için zararlıdır.


Yazının Devamı...

Cumartesi, Şubat 28, 2009

Grup Kimligi ve Ustunluk Iddiasi Uzerine

insanlar grup içinde nasıl ikna oluyor? neden insanların sahip oldukları fikirlerle, bulundukları sosyal ortam arasında yakın ilişki var?

birkaç gözlem:

- insanlar içinde bulundukları sosyal çevrenin (aile, mahalle, arkadaşlar vs.) görüşlerini ve değerlerini benimsemeye meyilli.
- utanma duygusu insanları ikna etmede çok güçlü. eğer herkesin dalga geçtiği, küçümsediği bir karşıt görüş (düşman, öteki) varsa, kişi çoğunluğun savunduğu "doğru" görüşü sahiplenmeye meylediyor.
- otorite sahibi kişilerin sözleri, insanlar üzerinde daha yüksek etki sahibi oluyor.
- bir konuşmacı, kuvvetlice vurgulayarak abartılı veriler sunduğunda, kimseden tepki görmezse, dinleyiciler verilerin gerçek olduğuna inanıyor.
- insanlar, tek başlarınayken kendi kendilerini eleştirmeye açık olabilir, fakat grup içinde eleştirilmeye karşı aşırı duyarlı oluyor. bu yüzden, grup içinde değer çatışması ortaya çıktığında, kişi kendi benliğini üstün çıkarmak için, çok kuvvetli güdülenme hisseder. ne var ki, bu kişiler, kendilerini eleştiriye çok açık, mütevazi ve kusurları olan insanlar olarak görebiliyorlar.
- insanlar, sadece birey olarak kendilerine ait değerleri değil, kendilerini ait hissettikleri grubun (aile, cemaat, halk, kurum vs.) değerlerinin eleştirilmesine karşı da aşırı derece duyarlı. hatta pek çok kişi, kendi bireysel değerlerinden çok daha fazla, aidiyet hissettikleri grubun değerlerine karşı hassasiyet gösterir.
- bir değer çatışması ortaya çıktığında, insanlar bir şekilde kendilerinin ve ait oldukları grubun değerlerini üstün çıkartmaya çalışır. burada kişilerin uyguladıkları iletişimin büyük kısmı, sözsüz iletişime dayanır, aynı duygusal iletişimdeki gibi. yani insanların söyledikleri kelimeler gerçek mesajın çok ufak kısmını taşır. gerçek mesaj, ses tonu, söylenmeyen kelimeler, gülmek, jest, mimik ve benzeri davranışlarda saklıdır.
- değer çatışmasından kastım, insanın kendisine veya grubuna ait değerlere ait fikirlerin tartışılması. burada temel sorun, bu değerlerin genellikle başkalarına karşı bir üstünlük ölçüsü olarak kullanılmasında ortaya çıkıyor.
- insanlar çoğu zaman kendi bireysel benlikleriyle, grup kimliklerini birleştiriyor. bu yüzden, gerek birey gerekse grup olarak yüklendikleri değeri, aslında kendi tekil benliklerine ait değer olarak algılıyorlar.
- görünüşte fikir tartışması olarak görünen tartışmaların birçoğu, hakikatte benliklere ait değer çatışmasıdır. bu gibi tartışmalarda, insanlar aslında fikirlerini değil, kendi benliklerini savunmaya, hatta daha doğrusu üstün çıkarmaya çalışıyorlar.
- mal, mülk, kariyer, çekicilik, başarı bunların hepsi başka insanlara karşı üstünlük iddia etmek için kullanılabilir. fakat bunlara ek olarak, değerlere dayalı üstünlük de, mal mülk gibi başka insanlara karşı üstünlük iddiasında bir araç olarak kullanılabilir. bir kişinin mülküyle üstünlük taslamasıyla, kendisine sözsüz iletişimle atfettiği değerlerle üstünlük taslaması arasında ahlaki olarak bir farklılık yok sanıyorum.

Yazının Devamı...

Cuma, Aralık 19, 2008

1915 Ermeni Meselesi Hakkindaki Dusuncelerim

İçeride:
Bir grup bir katliamı önce planlıyor, sonra uyguluyor, sonra da katliamın konuşulmasını yasaklıyor.
Bir diğer grup suçu biliyor, fakat kendi halkının gördüğü zulümler kabul edilmeden, suçu kabullenmeyi zül sayıyor.
Millet, suçun vuku bulmadığına inanıyor. Suçlu grup korunuyor, suçu açıklayanlar suçlanıyor.

Dışarıda:
Bir grup, suçu tüm millete yüklemeye çalışıyor. Kendi menfaatleri için, acı bir olayı kullanmak istiyor.
Bir halk, sürekli geçmişte yaşanmış bir zulmü tekrarlıyor. Aynı acıları tekrar tekrar yaşıyor.
Halkın içinden bir grup, sadece suçu işleyenleri değil, tüm bir milleti suçluyor, nefreti körüklüyor.

Öncesi:
Büyük devletler ve ecnebi halklardan çıkan isyancı gruplar, bir millete topyekun saldırıyor. Bir devlet çöküyor. Bir millet kırılıyor.
Bir grup, elde kalanları kurtarmak için, kendi milletlerine yapılanlara misliyle karşılık vermeyi meşru sayıyor.
Grup, devleti ele geçiriyor, devletin imkanlarını, kendi düşüncelerini gerçekleştirmek için kullanıyor.

Yazının Devamı...

Çarşamba, Kasım 26, 2008

Modern Binalarda Sosyallesme Alanlari

Dün Kalder'in Kalite Kongresine katıldım. Çok güzel konuşmalar vardı. Keşke dizüstü bilgisayarımı yanıma alsaydım, bunları şimdi yayınlama imkanım olurdu.

Bu yazıda kısa bir şekilde Tago Mimarlık firmasından Tatsuya Yamamoto'nun dikkatimi çeken bir fikrine değineceğim. Çok değerli şeyler söyledi Yamamoto, fakat bir tanesi bana çarpıcı geldi:
Mimar Yamamoto diyor ki, modern binalarda insanlar sosyal etkileşim alanı arıyorlar. Bunun için, modern binaların en güzel yerini, yani terasını cazibeli bir hale getirip, bir sosyal buluşma mekanı olarak tasarladıklarını söyledi.

3000 kişinin yaşadığı bina projelerinin çatıları, son derece güzel bir şekilde düzenlenmiş bahçeler ve kafelerle süsleniyor.



Tago Mimarlık Novus Projesi Tasarımı

Fakat bana kalırsa burada Yamamoto yanlış problemi çözüyor. Sorun, binalarda sosyal etkileşim mekanı bulunmaması değil. Sorun, modern ve refah seviyesi yüksek insanların etkileşimden kaçınması.

İlgimi çeken bir gözlemdir: Nüfus yoğunluğunun çok düşük olduğu bir gecekondu semtini dolaşırken, sokaklarda insanları hareket halinde, oynarken ve sohbet ederken görürsünüz. Fakat Ataşehir, Ümitköy gibi modern uydu kentlerde, son derece güzel çevre düzenlemesi ve yüksek nüfus yoğunluğu bulunmasına rağmen, her yer ıssız ve sessizdir. Demek ki sorun, sosyal mekanların bulunmayışından kaynaklanmıyor. Bana kalırsa, Yamamoto'nun yeni binalarındaki kafeli, bahçeli teraslar da bomboş ve sessiz mekanlar olarak duracak.

Yazının Devamı...

Cumartesi, Kasım 15, 2008

30 Yasina Girmek

Yarın 30 yaşıma gireceğimi ve ölümün gerçekliğini düşünüyordum. Peygamber Efendimizin bir sözü aklıma geldi: "İnsana ibret olarak ölüm yeter." Gerçekten de ölümün, insan hayatında inanılmaz derecede önemli bir yeri var. Ölüm, tek başına insana hakikati öğretebilecek bir varlık.

Bunları düşünürken, sonbahardan eşsiz bir resim çıktı ekranımda:

sonbaharda kırmızı
Bugün Facebookta Mehmet Akdağ adlı bir arkadaş, "Ben neden insan öldüremem? Bunun felsefi açıklaması nedir?" diye bir soru sormuş. Çok ilginç geldi bana. Hakikaten neden insan öldürmek içimizde bu denli büyük bir günah? Bir adam öldüren bir kişi, çok büyük bir vicdani yıkım yaşıyor. Bambaşka bir insan oluyor. Hayat ve ölüm, varlığımızın öyle derin bir gerçekliği ki, her şey onunla anlamlanıyor.

Ölümü düşünüyorum. Düşündükçe, her şeyin anlamı farklılaşıyor. İnsanın varoluşsal bir problemi, ölüm: Ben neyim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum?

Doğrusu ölümü düşünmek beni heyecanlandırıyor. İçimden tekrarlıyorum, "ölüm" kelimesini. Algılamak istiyorum, ölümün hakikatini.

20'li yaşlar, insana bir güvenlik hissi veriyor. Gençlik algısı hakim 20'li yaşlarda. Bunun sona ermesi, muhtemelen çoğu insanı çok etkilemiştir. 30 yaşına kadar insan yaşlanmıyor, sanki 30'la birlikte başlıyor yaşlanmak.

Fakat bu güzel bir şey. Çünkü ölüm hayatın en büyük gerçeği. 30 yaş bu gerçeği daha iyi hissetmeyi sağlıyor. Gerçeğe yaklaşmak güzel bir şey.

Yazının Devamı...

Pazartesi, Ekim 20, 2008

Pratik Bir Nesne Modelleme Araci: Mapsys

Mapsys normalde sistem dinamiği modelleri geliştirmek için üretilmiş bir araç. Fakat çok hızlı bir şekilde çizge (bağlantılı öğelerden oluşan bir şema) oluşturma kabiliyeti sunduğu için, bu aracı yazılım geliştirmede nesne modellemesi için de kullanmak çok pratik oluyor.


UML'in sunduğu özelliklerin çoğunu desteklemiyor, Mapsys. Bu normal, çünkü bir UML tasarım aracı değil. Fakat benim için en önemli özelliklerden biri, çok hızlı bir şekilde basit nesne çizgeleri geliştirmek. Bunu yapabilmemi sağlıyor.



Resimde oluşturduğum bir modelden örnek bir kesit gösteriyorum. UML'den biraz farklı bazı yazım standartları kullanıyorum. UML'de nesne başlıkları, "< obje_adı >:@lt class_adı >" şeklinde. Bense şu şablonu kullanıyorum: "< class_adı > @ < obje_adı >"

Bu yazım şeklinin okunabilirlik açısından bir faydası var: Bazen sadece class ismini, bazen sadece obje ismini kullanmak istiyorum. UML'de bunu yapmak mümkün, fakat görsel ayrıştırma çok kuvvetli olmuyor.

Yazının Devamı...

Pazar, Ekim 19, 2008

Komplo Teorilerindeki Dusunme Yontemi Hatalari

Komplo teorileri günümüzde çok yaygın. En çok satan kitaplar ve en çok izlenen videolar komplo teorilerine dayanıyor. Sadece kendi ülkemizde değil, tüm dünyada özellikle ABD'de en çok rağbet gören fikir akımları komplo teorilerine dayanır hale geldi.

Benim kişisel hayatımda da komplo teorileri çok yer alıyor. Çok sıkçana çevremdeki insanlarla, komplo teorileriyle ilgili tartışırken buluyorum kendimi. Ne yazık ki, komplo teorilerine inanan insanları bunun tersine ikna etmede çok nadiren başarı sağlayabiliyorum. Bu yüzden, konuyu felsefi olarak daha derin bir şekilde incelemeye karar verdim. Umarım, yeterince doğru ve kapsayıcı bir fikir eseri ortaya çıkar.

Konuyla ilgili en az iki makale planlıyorum. Bu ilk makale denemesinde, komplo teorilerini savunanların çok sıkça düştükleri bazı mantık ve yöntem hatalarını ele alıyorum. Bundan sonraki makalede, komplo teorilerinin inanmanın altında yatan gerekçeleri incelemeyi planlıyorum. Burada ifade ettiğim fikirlerin sağlamlaştırılmasıyla ilgili katkısı olabilecek her türlü destekleyici veya muhalif düşünceye açığım.

Komplo teorilerinde yaygın mantık ve düşünme yöntemi hatalarının şu maddeleri içerdiğini düşünüyorum:

• tümevarım/genelleme: doğru olabilecek bir örnekten genel kural çıkarma
• iddia edilen tezleri yanlışlanabilirlikten soyutlama
• orjinal kaynakları bilmeden, kaynakların güvenilirliğini araştırmadan kesin iddialarda bulunma
• kendi inandığı teze muhalif delilleri araştırmama
• gündelik mantığı bilimsel muhakeme olarak görme
• sonuçtan sebebe gitme (ters sebep-sonuç ilişkisi)

Tümevarım/genelleme: doğru olabilecek bir örnekten benzerlik kurup genel kural çıkarma

Tümevarım çok önemli bir mantıksal çıkarım yöntemidir, fakat tek başına kullanıldığında güvenilir ve kapsayıcı değildir.

Örnekler:
• Türkiye'de Ergenekon örgütü de cinayet ve terör olaylarını, kendi rakiplerinin üzerine atıyor. Öyleyse, CIA de 11 Eylül gibi olayları kendi yapıyor ve bunu radikal islamcıların üzerine atıyor.

• Afrika'da açlık, Batılı silah tüccarlarının kışkırtmasından doğan iç savaşlardan kaynaklanıyor. Öyleyse, Batılı provakatörler dünyanın tek hakimidir ve tüm dünyayı fesadın içine sokan güç onlardır. Demek ki, 11 Eylül'ü ve 2. Dünya Savaşındaki Nazi katliamını aslında dünyayı yöneten gizli komite gerçekleştirmiştir.

(Not: Aslında doğa bilimleri de özünde tümevarıma dayanarak tekil gözlemlerden genel teoriler oluşturur. Fakat bilimsel düşünme yönteminde, tümevarımı sağlamlaştırmak için kullanılan fakat komplo teorilerinde bulunmayan çok sayıda ek yöntem bulunur.)

İddia edilen tezleri yanlışlanabilirlikten soyutlama

Tümevarım ve tümdengelim, birbirinin tam tersi olan iki mantıksal çıkarım yöntemidir. Tümevarım, tekil gözlemlerden, genel bir sonuca ulaşmaktır. Tümdengelim ise, genel bir kabulden, tekil olaylarla ilgili sonuçlar çıkarmaktır. Her iki yöntemin de yerine göre ve diğer muhakeme yöntemleriyle sağlamlaştırılarak kullanılması durumunda, sorun olmaz. Fakat bu iki yöntemin yanlış yerde yanlış şekilde kullanılmasının sonucunda, yüzeysel incelemede makul görünebilen, yanlış sonuçlara ulaşırız.

Burada önemli bir ayrım var: Bir mantıksal çıkarımın insanlar için çok ikna edici olması, varılan yargının doğru olduğu anlamına gelmez. Retorik, hitabet ve belagat sanatı gibi bazı yöntemler kullanılarak, son derece mantığa uygun ve ikna edici fikir eserleri üretilebilir. Fakat bir eserin bilimsel anlamda doğru kabul edilmesi için bu anlatım tekniklerinin iyi kullanılmış olması yeterli değildir.

Komplo teorilerini savunanlar, bazen tümdengelim yöntemini yanlış bir şekilde kullanarak, iddia ettikleri tezleri yanlışlanabilirlikten soyutluyorlar. Örneğin, komploya inanan bir kişiyyle şöyle bir diyalog geçtiğini varsayalım:

A (komplo teorisinin muhalifi): "Bilim adamları ikiz kulelerin jet yakıtının neticesinde çökebileceğini açıkladılar."
B (komplo teorisinin destekçisi): "Bilim adamları da komplonun bir parçası" ya da "Bunun tersini açıklayan bilim adamlarını konuşmaktan korkutuyorlar." diyebilir
A: "Batı ülkelerinde şeffaflık ve hukuk egemendir. Bilim adamlarının fikirleri devlet baskısıyla kontrol edilemez."
B: "Batı ülkeleri aslında en kapalı ve baskıcı devletlerdir."

Bu düşünceleri çürütmek mümkün olmuyor, çünkü bazı genel önkabullere dayanıyor. Mesela yukarıdaki durumda, "Batılı devletlerin en üst seviyede kapalı ve baskıcı rejimler olduğu" böyle bir genel önkabuldür. Bu bir veri olarak kabul edilince, Batı üniversitelerindeki bilim adamlarının açıklamalarına ve makalelerine güvenilmemesi, tümdengelimle üretilmiş bir mantıksal çıkarımdır. Ne var ki, sorun şu: Burada kendi içinde kapalı, mantıksal bir fikirler (önerme) zinciri var. Buna mantıkta totoloji denir. Bunların mantıksal olarak çürütülmesi imkansızdır.

Yukarıdaki örnekte, komplocu bakış açısının ürettiği kapalı daire şu şekildedir:

"Batılı devletler, kapalı ve baskıcıdır" => "Bilim adamlarına güven olmaz" => "İkiz kulelerin jet yakıtıyla yıkıldığını söyleyen bilim adamları yanlış söylemektedir." => "ABD ikiz kuleleri kendisi yıkmıştır" => "Batılı devletler, kapalı ve baskıcıdır."

Orjinal kaynakları bilmeden, kaynakların güvenilirliğini araştırmadan kesin iddialarda bulunma

Bilimsel düşünme yöntemi, uzman görüşlerine ve tanıklıklara atıfta bulunmakla ilgili hassas ve katı kurallar içerir. Alıntıların kaynakları belirtilmeli, kaynakların yalanlanmamış olduğundan emin olunmalı, kaynakların güvenilirliğiyle ilgili araştırma yapılmalı, alıntı edilen sözlerde tam olarak ne dendiğine dikkat edilmeli abartmaya veya kendi tezinize uygun halde yorumlamaya gidilmemeli. Fakat komplo teorilerini üretenler veya bunlara ikna olmuş halde başkalarına yayanlar, bu kurallara titizlik göstermiyor.

Örnekler:
• 5 yıl önce İngiltere'den 4 bilim adamı çıkmış ve açıklama yapmışlardı: "cep telefonunun kanser yapmadığını bilimsel olarak ispatladık". Şimdi ABD'de 10 bilim adamı tam tersini ispatladı. Bunca yıl boyunca bunu bildikleri halde insanları aldattılar.

• Youtube'da video ile gösteriyorlar. İkiz kuleler yıkılırken, kat kat içeriden bombaların patladığı görülüyor.

• Pentagon'a düşen uçak enkazının resmini gösteriyorlar. Ortada uçaktan bir tek parça yok. Demek ki, uçak düşmemiş, CIA füze atmış.

• 11 Eylül olayında ölen yahudi yok. Mossad olaydan önce yahudileri uyardı.

Kendi inandığı teze muhalif delilleri araştırmama

Komplo teorilerine inananlar, bu teorilere karşı yeterince eleştirel davranmıyor. Komplo teorileriyle çelişen verileri dikkate almıyorlar veya araştırmıyorlar. Bilimsel düşünme yöntemi ise bir tezle ilgili destekleyici ve muhalif tüm delilleri dikkate alarak muhakeme etmeyi gerektirir.

Örnekler:
• Yukarıda ifade edilen 11 Eylül olayında ölen yahudi olmaması meselesi.
Türkiye'de 11 Eylül olaylarının ardından böyle bir söylenti farklı kanallardan dolaşmaya başladı. Bu söylentiyi yayanlar, iddianın doğru olduğuna kesin olarak inanmadan önce, iddianın doğruluğunu sorgulaması gerekir. Bu teknik olarak çok kolay bir işlem. Google'da "dead jews in 911" gibi bir sorgulama yapmak yeterli. Olayda ölmüş yahudilere ait çok sayıda tanıklık, fotoğraf, adres ve liste bu arama sorgusunun sonunda bulunuyor.

Burada sorun, komplo teorisine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmamaktan kaynaklanıyor. İddia edilen tez eğer kişinin daha önceden sahip olduğu önkabullerle uyumluysa, kişi hiçbir eleştirel araştırma yapmadan, tezi kabul ediyor.

Bu örnekte, google'da çok sayıda muhalif verinin çıkmış olması tek başına, komplo teorisini çürütecek bir delil değildir. Fakat bilimsel düşünme yöntemde şöyle bir ilke vardır: Bir tez yayınlarken, bu tezi destekleyen veya bu teze muhalif tüm deliller araştırılmalı ve yayınlanmalıdır. Fakat komplo teorilerini savunanlar, tezlerine muhalif delilleri toplamak için yeterli özen göstermemektedir.

Gündelik mantığı bilimsel muhakeme olarak görme

Doğa olaylarında, bir şeyin mümkün olup olmadığına karar vermek için, hesap veya deney yapmak gerekir. Ortaokulda öğretilen basit bir fizik konusuna ait bir soruyu yanıtlamak için, kağıt, kalem ve hesap makineleri kullanarak dakikalarca hesap yaparken, gerçek dünyada gerçekleşmiş, çok karmaşık bir fizik olayını hesap kitap kullanmadan bir anda çözmek sağlam bir yöntem değildir.

Komplo teorilerine inananlar, hesap kitap kullanmadan bir fizik olayını açıkladıkları halde, bu açıklamanın bilimsel olduğunu söylüyorlar. Halbuki bu açıklamalar, bilimsel muhakemeye değil, gündelik akıl yürütme yöntemine bir örnektir.

Örnekler:
• Akıl var mantık var, uçak yakıtıyla bina çöker mi? Mümkün değil.

• İkiz kuleler bulunduğu yere yıkıldı. Eğer uçak kazasından dolayı yıkılmış olsaydı, yana doğru yıkılırdı. İçeriden patlatılmış bombalarla yıkıldığından, bulunduğu yere yıkıldı.

Sonuçtan sebebe gitme (ters sebep-sonuç ilişkisi)

Kriminal araştırmalarda, bir işten kimin yarar sağladığı şüphelilerin tespitinde kullanılan yararlı bir akıl yürütme yöntemidir. Fakat bu yöntem suçu ispatlamak için değil sadece şüpheli sayısını azaltmada kullanılabilir. Bir suçtan yarar sağlayabilecek kişilerin sayısı birden çok olabilir. Bazen suçu işleyen kişi, olaydan bizzat kendisi en büyük zararı görmüş olabilir. Bu yüzden, sonuçtan sebebe gitmek tek başına yeterli delil oluşturmaz.

Örnekler:
• 11 Eylül işi ABD'ye yaramıştır, o zaman bu işi ABD yapmıştır.

• 11 Eylül'den müslümanlar en büyük zararı görmüştür, bu yüzden yapanlar müslüman topluluklardan olamaz.

Yazının Devamı...

Çarşamba, Ekim 15, 2008

Probleme Olumlu Yaklasim Ustalastirir

İnsan yeni bir problemle karşılaştığında ne olur?
Kişinin bilgi seviyesi ne kadar çoksa, problemlerle karşılaştığında, bunu daha olumlu bir tavırla karşılar. Yani bilgi, kişinin problemlere yatkınlığını artırır. Problemlere yatkınlık, iş yapma istek ve azmini artırır. İstek ve azim, kaliteli çalışmanın süresini artırır.

Kaliteli çalışma miktarının artması, kişinin problem çözmesini kolaylaştırır, yani kişinin iş üretkenliğini artırır. Üretkenlik arttıkça, kişi daha fazla öğrenme deneyimi yaşar ki bu da kişinin bilgi miktarını artırır. Bu da başlangıç noktası olan problemlere yatkınlığı daha da artırır. Yani kişi işi sevdikçe ustalaşır, ustalaştıkça işi daha çok sever. Bu geribesleme döngüsü, pekiştirici bir döngüdür. Yani değişkenlerin birinde olumlu yönde bir artış, döner dolaşır yine aynı değişkene geri döner ve değişim miktarını aynı yönde artırır.

Bu sürecin içinde ikinci bir pekiştirici geribesleme döngüsü daha var: Kişinin bilgisi ne kadar çoksa, üretkenliği o kadar çok olur; çünkü kişi problemleri daha çabuk çözer, işi daha hızlı ve pürüzsüz bir şekilde yapar. Üretkenlik arttıkça, kişinin iş deneyimleri de artar. Ve kişi deneyim kazandıkça, daha fazla bilgi öğrenir. Dolayısıyla, bilgi miktarının artması, döner dolaşır, yine bilgi miktarını artırır.



Bu yukarıda bahsettiğim pekiştirici geribesleme döngüleri, her zaman olumlu bir şekilde çalışmak zorunda değildir. Bazen işler olumsuz bir şekilde de gelişebilir. Bu durumda, olumsuzluk giderek büyüyerek artar. Buna kısır döngü denir. İşin ilginç tarafı şu: pekiştirici döngü eğer olumlu bir şekilde çalışmaya başlarsa, bir tür refah veya saadet döngüsü oluşturur. Fakat tersine olumsuz bir şekilde çalışmaya başlarsa, o zaman da içinden çıkması giderek zorlaşan bir kısır döngü oluşturur.
Genellikle neden-sonuç döngülerini tanımlarken, anlaşılmayı kolaylaştırmak için değişken isimlerini olumlu yönüyle belirtmek tavsiye edilir. Fakat yapının olumsuz bir şekilde çalışması durumunda, bu yapının kısır döngüler üreteceği unutulmamalı.

Yazının Devamı...

Pazartesi, Ekim 13, 2008

Yari Cevik Tasarim

Çevik süreçler genel olarak, sistemin ön tasarım ile geliştirilmesinin yerine, tasarımın test ve programlama içinden geliştirilmesini söylüyor. Bu kural genel olarak doğru bir kural. Fakat istisnaları var.
Son zamanlarda üzerinde çalıştığım iş akışı otomasyonu projesinde, farklı bir yöntem izliyorum. Önce dokümantasyon ile birlikte, sözde kod benzeri mantıksal bir tasarımı çıkarmaya çalışıyorum. Gayet verimli oluyor. Program ve testin yararı, mantıksal adımlardaki boşlukları tümüyle gidermek oluyor. Fakat ister istemez, üst seviye hızlı bakıştan biraz ödün vermek gerekiyor. Ayrıca kod bir kere yazıldıktan sonra, mevcut kod evrime engel oluyor.
Dinamik diller, type inferencing, otomatik refactoring desteği mevcut kodun evrilmesini kolaylaştırıyor; fakat yine de bu araçlarla bile değişim düşüncenin hızına yetişemiyor. Ne var ki, aklın da kapasitesi çabuk doluyor. Tasarım kararlarının sayısı belirli bir miktarın üzerine çıkınca, zihin bunları takip edemiyor.
Bu yüzden, şöyle bir yöntem izliyorum: Eğer tasarım gerektiren zor bir problem üzerine çalışıyorsam, önce sözde kodlarla mantıksal tasarımı geliştiriyorum. Aklımın kaldırabileceği kadar karmaşıklığa varınca, program ve testleri yazıyorum. Sonra bir sonraki tasarım problemi için yeniden, mantıksal tasarımı elle yapmaya geri dönüyorum. Çevik ilkelerin tavsiye ettiği gibi, bu da yine devirli bir tasarım süreci. Fakat çevik ilkelerden farkı, önce tasarım, sonra program/test.
Gerçi bu usul çok yeni bir farklılaşma da sayılmaz. Yıllardan beri çevik yöntemlerden sayılan Jeff de Luca ve Peter Coad’ın FDD (feature driven development) yöntemi de önce tasarım, sonra programlama çevrimini tavsiye ediyor.

Yazının Devamı...

Çarşamba, Ekim 08, 2008

Word'deki Yazilim Hatalari




Dünyanın en çok kullanılan yazılımlarından biri olan Word, çok fazla yazılım hatasına sahip. Özellikle büyük belgeler hazırlarken, Word kullanıcıyı anlaşılmaz birçok sorunla rahatsız ediyor. En son beni çokça uğraştıran bir sorun, eşimin Word'de yazdığı doktora tezinde ortaya çıktı.

Sorun şu: Word belgesini, pdf'e dönüştürüyoruz. pdf dosyadaki sayfa numaraları, word belgesindeki sayfa numaralarından farklı. Sorunun nereden kaynaklandığını anlamak için, 5 farklı pdf dönüştürücüsü kullandım: Word 2007'nin kendi pdf dönüştürücüsü, zamzar.com, expresspdf.com, pdfwriter ve cutepdf. Hepsinde aynı sorunla karşılaştım.
Ayrıca dosyayı yazıcıdan bastırdığımda da aynı sorun ortaya çıkıyor.
Sorunun sebebi neden kaynaklanıyor, diye biraz araştırdım.
İlk sorun, Resim 1'de görünen sorun. Resmin sol tarafında word belgesi, sağ tarafında ise pdf belgesi görünüyor. Şekil 3 dikkat ederseniz, pdf dosyasında metnin içine gömülmüş. Şeklin gerçek yeri burası değil. Şeklin gömüldüğü yerde aslında şekle referans (caption) bulunuyor. Fakat muhtemelen word belgesinin içindeki bir yazılım hatası, word'ün belgeyi basarken, bu referansın yerine şekli gömmesine sebep oluyor.
2. ve 3. resimlerdeki sorun daha da garip. Basılmayan karakterleri göster komutunu verdikten sonra, word belgenin formatını değiştiriyor. Tablo 14 bir alt sayfaya kaydırılmış.
Neyse, word böyle işte. Ben şahsen, eşime tezini yazmaya başlamadan önce, word yerine latex kullanmasının yararlı olabileceğini söylemiştim. Fakat latex'in de kullanımı teknik konulara ilgili olmayan kullanıcılar için, oldukça zor. OpenOffice'in bu gibi yazılım hatalarında Word'e kıyasla ne durumda olduğunu merak ediyorum. Muhtemelen daha iyi olsa gerek. Çünkü Word çok uzun bir geçmişe sahip olduğundan, geçmişten gelen, muhtemelen geliştiricilerinin dahi ne işe yaradığını unuttuğu çok fazla yazılım koduna sahip. Bu yüzden, muhtemelen dünyada en çok test edilen yazılımlardan biri olduğu halde, hala çok fazla yazılım hatası içeriyor.

Yazının Devamı...

Salı, Ekim 07, 2008

Bilginin Dogrulugu ve Ahlaki Sorumluluk

İnsanlar bazı kurum veya kişilerle ilgili çok çarpıcı iddialar ve suçlamalar içeren mailler yolluyorlar birbirine. Bu mailler, çeşitli deliller ve tanıklıklara başvuran haberlerle pekiştiriliyor. Fakat sorun şu ki, kaynak olarak kullanılan delil ve tanıklıklar çoğu zaman gerçek değil. Bu genel ve her yerde her zaman geçerli olan bir sorun. Sadece öteki grupların gönderdiği maillerde değil, bizzat kendi görüşümüzdeki, kendimizi ait gördüğümüz gruptaki insanların gönderdiği haberlerde bu sorun geçerli.

Şimdi ahlaki açıdan işin önemli yanı şu: Söylediğimiz her şey doğru olmalıdır. Başka bir kaynaktan bir bilgi aktarırken dahi, kaynakların doğruluğundan emin olmak bizim sorumluluğumuzdadır.

Eğer aktardığımız bilgiler, toplumdaki bazı insanların itibarını yaralayıcı ise, bu bilgilerin yanlış olması durumunda, ahlaki olarak sorumlu oluruz. Dolayısıyla, bir kişi veya kurumun itibarını zedeleyici bir bilgiyi insanlarla paylaşmadan önce, bu bilginin doğruluğundan emin olmak için, sağlam bir araştırma yapmak ahlaki sorumluluğumuzdur. Bu kolay bir iş değildir. Sağlam bir araştırma yapmak, iyi bir bilim adamı, hukukçu veya araştırmacı gazetecinin işine gösterdiği özeni göstermemizi gerektirir. Bu ise çok zor bir iştir. Bir bilim adamı, gerçeklikle ilgili ufak bir yargıya ulaşabilmek için, çok uzun mesailer harcar. Bir hakim de, bir yargının doğru olup olmadığına karar verebilmek için, çok zaman harcar. Aynı çabayı, bizim birbirimize gönderdiğimiz maillerde göstermemiz mümkün değil. Çünkü hepimizin işi gücü var. Başlı başına bir meslek sahibinin gösterdiği özeni, bir haberin doğruluğunu araştırmak için harcayamayız.

Dolayısıyla, bir bilgi objektif kanallardan doğrulanmamışsa, bu bilgiyi yaymadan önce şu soruyu kendimize sormalıyız: Bu bilginin yanlış olması durumunda, bundan zarar görebilecek kişiler var mıdır? Eğer durum böyleyse ahlaki doğruluktan ayrılmamak için iki seçeneğimiz bulunuyor: Birinci seçenek, bilgiyi paylaşmaktan kaçınmak. İkinci seçenek, bilgiyi paylaşmak, fakat önce kendi ev ödevimizi yapmak. Nedir bizim ev ödevimiz? Çok şey olabilir. Benim aklıma gelenler şunlar:

1. Bilginin yayılmasından zarar görebilecek kişilerle irtibat kurup, konuyla ilgili fikirlerini öğrenmek.
2. Bilginin kaynağının doğruluğunu tahkik etmeye yönelik eleştirel bir araştırma yapmak.
3. Bilgiyi insanlarla paylaşırken, bu bilgiyle ilgili şüpheli yönleri de tüm gerçekliğiyle ortaya koymak.
4. Bilgiyi insanlara aktarırken, bilginin objektif olarak doğrulanmamış olduğunu özellikle vurgulamak.
Bilginin doğruluğu çok önemli bir mesele. Hayatımızın tümünde bilimsel yönteme uygun bilgi üretmek ve yaymak, hepimizin için çok yüksek fayda sağlayacaktır.

Yazının Devamı...